Radarıma Takılanlar

2021′ e hızlı bir giriş yaptık uyandığım an itibariyle bir yığın zam geldiğini öğrendim ve yüzümde hayata karşı ironik bir gülümseme oluştu. Kendi kendime “Bu iş böyle olmaz. Sen biraz müzik dinle ne olmuş, ne bitmiş bakalım kimler yeni albüm ya da tekli şarkılarını yayınlamış bir bak.” dedim.

İlk gözüme çarpan ayrı ayrı ikisinin de yorumculuğunu ve müzisyenliğini beğendiğim Sıla ve Yalın’ın yeni düeti “Ver O Zaman Gömleklerimi” şarkısı dikkatimi çekti. Açıkçası şarkıyı bir kere dinlemeyin bir kaç kere dinlediğinizde taşlar yerine oturuyor. Sevgili Yalın ve Sıla’nın şampiyonlar ligi düeti kısa zamanda bol bol dinlediklerimiz arasında yerini alır benden söylemesi…

Fazla rap müzik dinlemem ama Sagopa Kajmer şarkıların uzun zaman kulak vermişliğim vardır. Sevgili Sagopa Kajmer’in 2019 yılında çıkarmış olduğu “Sarkastik EP”si içerisinde yer alan “Vazgeçtim İnan” şarkısı 2021 yılının ilk gününde İrem Derici’nin bize sürprizi oldu. İnsanların kendi tarzlarının dışına çıkıp farklı formatlardaki şarkıları yorumlamalarını çok seviyorum. (Bu arada bilinmesi gereken en önemli bilgi İrem Derici çok iyi bir müzik dinleyicisidir.) Valla “yolu açık olsun” demek isterim de, buna ihtiyacı bile yok yılbaşı tatili bitiminde tüm radyolarda İrem Derici rüzgarı olacağına eminim!

Pandemi sayesinde bol bol akustik şarkılara, eskiden sevdiğimiz şarkıların akustik versiyonlarıyla ya da yeni versiyonlarıyla tanıştık. Radyo yayını yaptığım dönemde hem sık sık çaldığım, hem de dinlediğim İrfan Özata’nın “Hasret Türküsü” şarkısına “Karantina Versiyon” yapmışlar ama ne versiyon!! Üzerine bol bol müzik konuşabilecek, detaylandırılabilecek bir versiyon olmuş. Bu tarz işlerde ticari bir iş olarak bakılmadan yapıldığını, bildiğim için şunu özellikle söylemek isterim; ilk halini zaten çok seviyordum ama bu hali, şarkının yenilenen formunu çok beğendim. Keşke şimdi radyo yayını yapsaydım bol bol çalardım!!!

“KeuS”

İnsanoğlunun yaşadığı müddet boyunca çalışması ve üretmesine, kendini daima geliştirmesine, hayata ve yaşam şartlarına daima farklı açıdan bakması gerektiğine inananlardanım.

Dünya değişiyor, zevklerimiz, yaşam tarzlarımız, hayata bakışımız her şey, her saniye içerisinde değişiyor. Olduğumuz yerde kalıp, devamlı aynı noktaya bakarak maalesef ki; hayata devam edemeyiz. “Dünyaya ayak uydurmamız gerekiyor.” diyorlar ya aslında aynı yerde saymadan, yenilikleri de gözden kaçırmadan üretmemiz gerekiyor. Yaptığımız iş her ne olursa olsun, insanın sadece kendiyle yarıştığı ve yapılabilenin en iyisi olması hedeflenerek yapılması gerektiğini düşünenlerdenim.

Uzun bir açılış yaptığımın farkındayım ama konunun içeriğine baktığım zaman “KeuS” u da bunların içine dahil etmezsem haksızlık etmiş olurum.

“KeuS” Kerem Sedef ve Suat Yılmaz’ın çok eski arkadaşlıklarının sonunca ortaya çıktı. İkisinin de elektronik müziği ve beraber iş yapmaktan keyif almasıyla başlayan bu yolculukla aslında 2020 yılında tanışacaktık ama pandemi döneminin araya girmesiyle beraber biraz beklemek durumunda kaldık ama Kerem ve Suat için pandemi dönemi şans oldu ve bu süreçte arkadaşları Ferit Alkan sayesinde MT Axel ile tanışan ekip daha sonrasında MT Axel aracılığıyla da Rist Records’un sahibi Kayhan Yakarlar (Kendisi de çok başarılı bir DJ) ile bir araya geldi. Kayhan Yakarlar ( Khaikhan) ‘ın sahibi olduğu Rist Records’tan EP’yi yayınlamaya karar verdi.

“Yol” isimli EP’de; Majnoon, Khaikhan, Avare ve Amir Telem’in de remixleri bulunmaktadır. 4 Ocak 2021 tarihinde ön satışa çıkacak 20 Ocak 2021’de de yayınlanması beklenen EP içerisinde “Dem ve Som” şarkılarını dinleyeceksiniz.

Sound hepimize sürpriz olsun ama yeni bir yılda yeni güzelliklerle hoş geldiniz “KeuS” !

“Süheyla”

Senenin sonu sonuna geldiğimiz bu günlerde keyifli albümler çıkmaya devam ediyor!

Herkes için kötü geçen 2020 yılında üretebilmek gerçekten çok güçtü fakat her türlü güçlüğe rağmen üretebilen insanların bu sürecin kendilerine hissettirdiklerini, yaşattıklarını yarattıkları eserlere yansıtmasını inanılmaz takdir ediyorum.

Onlar bilmiyorlar mı kadın erkek ilişkilerine, bol elektronik alt yapılarla eller havaya şarkılar üretip, durmadan onunla bununla magazinde olmayı ama buna gerek duymadan hayatın onlara yaşattıkları anlatabilecekleri en iyi iletişim şekliyle bize sunuyorlar. İşte onlardan biri Melisa Uzunarslan…

Melisa’nın yeni albümü “Büyük Buhran” çok taze yepyeni şarkılarla bezenmiş keyifli bir albüm olmuş. Bu albümü benim içi anlatılamayacak duygularla sarıp sarmaladı… Anneannesi “Süheyla Hanım” için yazmış olduğu şarkı Süheyla Hanım’ı tanıyan biri olarak beni inanılmaz duygulandırdı. Zarif, narin tam bir hanımefendi olan Süheyla Hanım; bu günleri görmüş olsaydı onunla gurur duyardı. Bir insanı ölümsüzleştirmek istiyorsanız onun adıyla, onun için bir şeyler üretmek gerekir ve Melisa’da anneannesi için bunu yapmış kendisini tebrik ediyorum.

Albümün çıkış çalışması “Palavra Akustik” şarkısı ile yapıldı. Bu şarkı 2020’de belli bir kurum çatısı altında çalışmadan yaşamaya çalışan kişilerin, pandemi süresinde neler yaşadığını, hayatlarının nasıl güvencesiz olduğunu, ölmekten korkmak ve ölmek arasındaki o ince çizgiyi anlatmaya çalışan ve insanoğluna yaşatılan ve dayatılan hayat şartlarını anlatmış. Bir müzisyenin derdini anlatacak en güzel şekilde anlatmış kendini…

Albümün tüm kemanları kendisi tarafından çalınmış ve albümde “Palavra Akustik ve Süheyla” dışında Öksüz, Hadi Dön, Kıpır Akustik ve Bırakıp Gitme şarkıları da yer almakta.

Melisa’nın albüme bir kulak verin derim :)

Nefis bir albümün yolu açık olsun..

İrem Ezgimen / DikkatMüzik!

Güzel şarkılarla uzun bir yola çıksak ya…

Şimdi bir düşünün; telefonu kapatıp, uzun bir yola çıkıyorsunuz.

Radyoda ise en sevdiğiniz uzun yol şarkıları çalıyor…

Son 1 aydır iş arkadaşlarım, yakın çevremdeki insanlar ve ben ne zaman “Evdeki Saat – Uzunlar” dinlesek hep gözümüzü kapatıp kendimizi uzun bir yolda giderken hayal ediyoruz sonrasında ise gerçek dünyaya dönüp “ahhh şöyle bir uzun yola çıksak. Yolda da bu şarkıyı dinlesek o yol hiç bitmese” diyoruz.

Geçtiğimiz günlerde “Sol Yanım” dizisinde de yer alan şarkı hem dizi izleyicisi, hem de hayranları tarafından tam not aldı. Evdeki Saat’i takipte kalmanızı ve şarkılarına kulak vermenizi öneririm.

“Uzunlar” ile başlayan yolculuğumuza ” Bir Rüya Gibi” ile devam edelim…

Sevgili Reha Hendem’i; Soul Stuff, Özlem Tekin, Bedük, Kargo gibi bir çok isim ve bir çok grupta bas gitar çalarken izlemiş olabilirsiniz. 2019 yılında çıkarmış olduğu “Sonunda ve Kalbin Yok mu” şarkılarının ardından, 2020 yılında “Hatırlarız” ve son olarak 4 Aralık’ta son single şarkısı “Bir Rüya Gibi” gibi ile dinleyicisiyle buluştu

“Bir Rüya Gibi” tam her şeyi geride bırakıp şehirden kaçarken arabada sesi sonuna kadar açıp dinlenilesi bir şarkı…

“Baktın Olmuyor (Akustik)” Can Ozan ve Deniz Tekin’in yüzümüze bir gülümseme konduruyor. Umut dolu, ışıl ışıl bir şarkı yapmışlar ve son zamanlarda radyolarda sık sık kulağıma gelen bu şarkı, insanın ruhunu dinlendiren türden.

Deniz Tekin’in kadife sesine ve Can Ozan’ın keyifli yorumuyla, tam da sözlerinde geçtiği gibi yüzümüzde bir tatlı gülümseme bırakıyor.

Biraz da 80’ler esintilerine kulak verelim.

Sufle’yi “Eski Köprünün Altında” yorumuyla tanıdıktan sonra 2017 yılında “Pus” albümlerini dinledik. 2018’de “Kayboldum” ve Gökcan Sanlıman’la “Fallin’ ” in ardından 2019 yılında üst üste yayınladıkları 4 ve 2020 yılında çıkardıkları 2 yeni teklinin ardından önce Nurettin Çolak ile “Tahtına Veda” sonrasında da, Can Ozan ile “Hiç Kimsenin Günahı Yok” şarkılarını paylaştılar.

İrem Ezgimen / Dikkatmuzik!

Yine Yeni Yeniden!

Yine uzun bir aranın ardından “Dikkat Müzik!” sayfalarına geri döndüm. Neler oldu, neler bitti kısmını çok uzatmadan hepinizin bildiği gibi hepimiz artık “evdeyiz!” ve tüm dünya gibi bizlerde zor zamanlar geçiriyoruz. Herkes yaşadığı zorlukların farkında olduğu için, sizlere yeniden aynı şeyleri düşündürüp, okutmaya niyetli değilim sadece yaşadığımız bu dönemi unutmamalıyız.

Yeniden yazmaya karar verirken “Neler olsun?” diye düşününce sadece müzik olmasını istemedim. Bu sefer hem müzik, hem de tiyatro, dans, sahne arkası, set arkası, diziler, oyuncular ve yolculuklar aklınıza gelen her şey olmasına karar verdim.

Eskiden bol bol konserlere, sergilere partilere bir araya gelirdik ama artık madem evdeyiz bari buralarda birbirimizle olalım. Madem hayat bizi biraz zorluyor ona hep birlikte direnelim ve hep birlikte bu zorlu süreci geçirelim. Birbirimize güç olalım.

Öncelikle; Zorlu Performans Sanatları Genel Müdürü Murat Abbas, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş’nin Genel Müdürü olduğu haberini aldım. Kendisinin böyle önemli bir göreve getirilmesi açıkçası beni çok mutlu etti çünkü bu zamana kadar Zorlu Performans Sanatları içerisinde yapılan tüm etkinlikleri, organizasyonları gördüğümüzde İstanbul için güzel bir soluk olacağına inanıyorum. Kendisinin başarılarının devamını diliyorum.

Geri dönmesinden çok mutlu olduğum bir grupla başlayacağım.

“GREN”

“GREN” ilk albümlerini 11 yıl önce kendi isimleriyle çıkarmış ve bu albümden “Sen” isimli şarkısına klip çekmişti. Kendi isimlerini taşıyan bu albümün prodüktörlüğü Tarkan Gözübüyük tarafından yapılmıştı.

11 yıl sonra Ferment Records etiketiyle yeni albümleri “Mevsimsiz İklimleri” piyasaya çıkaran grubun bu albümünde prodüktörlük ve aranjörlük görevini Görkem Karabudak üstlenmiş. Albümde 9 şarkı yer alıyor. Onları yeniden müzik piyasasında görmek çok güzel…

Gren’i tanımayanlar için;

Vokal – Gitar – Klavye: Nedim Zakuto

Gitar: Hakan Şeremetoğlu

Davul: Can Karamustafaoğlu 

 

“Onur Özdemir”

Namı diğer “Onurr” ama benim için “Sakin” grubunun solisti Onur Özdemir…

Sakin’i bilenler bilir 1999 yılında Ankara’da kurulan grup 2008’de Rakun Müzik etiketiyle “Hayat” adında 11 şarkılık bir albüm çıkarmıştı ve bul albümden “Denek Hayatım, Edepsiz Komedya” gibi şarkılarla müzik piyasasında kendinden çok söz ettirmişti.

Onur Özdemir’i biz sakinle tanıdıktan bir süre sonra (2015’te) “Onurr” olarak pop tarzında bir şarkı ile karşımıza çıktı. (Tabii bu sürece kadar bir çok müzisyene bestelerini, şarkı sözlerini verdi.) Bir süre sonra bol bol single ve keyifli bir albümle yoluna devam etti.

Bu arada ben ve benim gibi “Sakin” severler hem eski albümleri dinledi hem de internette bulunan eskiden konulmuş ama albüme konulmamış Sakin şarkılarını dinlemeye devam etti. Sesimizi duyan Onur bu konuyu da bizler için çözümledi ve albümde yer verilmemiş olan Sakin şarkılarını “Hayata” adıyla dijital platformda bir araya getirdi. (İyi ki de getirdi!)

Albüm favorilerim en başta tabii ki “Eksik Şarkı” ve ” İlk yara” ama işin aslı bu albüm özel her şarkısı da farklı bir güzellikte. “Hayat” bizler için güzel oldu ama bazı kitlelerin olumsuz yorumlarına maruz bıraktı. Onur bizler seni seviyoruz. Yüreğin hangi şarkıyı nasıl söylemeni istiyorsa öyle söyle!..

İyi ki “Hayata” albümünü bizlerle paylaştın!

Can Bonomo

2019 “Ruhum Bela” albümünün ardından bir sene sonra Avrupa Müzik etiketiyle “Yine Karşılaşırsak” isimli yeni teklisiyle dinleyicisiyle buluştu. Keyifli hatta bence nefis bir şarkı olmuş. Kesinlikle kulak verin bu şarkıya… Hepimizin hayatına dokunan cinsten sözler, muhteşem bir kış melankolisi… Şarkıyı açın, elinize bir bardak kahvenizi alıp, gökyüzüne bakın.

“Hiç bir şey olmamış gibi sussak. O bile yeter, o bile yeter, o bile yeter…”

 

İrem Ezgimen / Dikkat Müzik

One Love Festival 15 Geri Döndü…

4 yıl aradan sonra “Birlikte Güzel” tarafından “Pozitif” deneyimi ile 15.’si gerçekleştirilen One Love Festival’li resmen kucakladık.

1563786269_OneLoveFestival15_BB_22072019

Ne kadar özlemişiz festivallerde buluşmayı… Hep beraber eğlenmeyi, gerçek samimiyeti, kavgasız, gürültüsüz 7/24  müzik sesleriyle dans etmeyi fark ettim ki; hep beraber bir şeyler yapmayı özlemişiz…

Aslına bakarsanız her sene bir çok festival oluyor ülkemizde ama yaşı benim gibi 30’ları geçen bir nesil var ve bizlerin alışkın olduğu havayı yeniden soluyabilmek bundan 4 sene önceye büyük bir özlemle geri dönebilmek ve yeniden tazelenmek için inanılmaz keyifli bir atmosfer yaratılmıştı.

One Love Festival 15; İstanbul Parkorman ve Volkswagen Arena olmak üzere 2 ayrı mekanda, Birlikte Güzel, Kendine Has, Redbull, Audioban Music Embassy ve King sahnelerinde toplam 30 performans sergilendi. 25 bin müziksever, Years&Years, The Blaze, Michael Kiwanuka, Michael Kiwanuka, Gaye Su Akyol, Oh Land, Al’york, Palms Trax, The Black Madonna ve Black Merlin gibi yerli ve yabancı birçok müzisyen sahne aldı.

Geçmişteki bir çok festivali ne kadar özlediğimizi hatırlattığınız için ve bize güzel bir hafta sonu yaşattığınız için teşekkürler…

 

1563786056_Michael_Kiwanuka__2_

İnstagram: @iremezgimen

 

 

 

Röportaj: Şenay Lambaoğlu

SENAY_LAMBAOGLU_MT (5)

Türkiye’de çok özel sesler var ve onlardan biri  “Şenay Lambaoğlu” aranızda yeni tanışanlar var ise kendisinin müziğe nasıl başladığı, bu zamana kadar neler yaptığı tüm detaylar keyifli röportajımızın içinde…

Bu röportajı hazırlarken tüm albümlerini baştan sona dinleyerek hazırladım ve sizlerden de rica etsem sizde son albümü “Rüyalarıma Gir”i açıp dinlerken okur musunuz? :)

İrem Ezgimen: Öncelikle Şenay Lambaoğlu’nu tanıyabilir miyiz?

Şenay Lambaoğlu: Kendimi tanıtmak çok kolay olmasa da şarkı yazıp söyleyen, müziğe tutkun, hayalperest, inatçı ve umutlu biri olarak tarif edebilirim.

İrem Ezgimen: Müzik serüvenin nasıl başladı?

Şenay Lambaoğlu: Çocukluğum Almanya’da geçti ve 10 yaşında gitar çalarken müziğe olan ilgim gelişmeye başlamıştı. Sonrasında okul korosu ve orkestra şarkıcılığı olarak devam ettim. Pera Güzel Sanatlar Akademisinde Müzikal ve Yıldız Teknik Üniversitesinde Sanat ve Tasarım Fakültesi Müzik Toplulukları bölümünde Şan eğitimi aldım. Yine aynı Üniversitede Yüksek Lisansımı tamamladım. Bu süreç içinde birçok kıymetli Caz müzisyeniyle çeşitli projelerde yer almaya başlamıştım. 

İrem Ezgimen: 2012’de “İçimde Aşk Var“, 2014’de “Zarf Tümleci”, 2015’de “Başka Türlü Birşey” ve 2018’de “Rüyalarıma Gir” ile serüvenine devam ediyorsun. “Rüyalarıma Gir” i diğer albümlerinden ayıran nedir?

Şenay Lambaoğlu: “Rüyalarıma gir” albümü bundan önceki albümlerime kıyasla popüler müzik türlerine biraz göz kırpmakta. Yani bu albümde caz müziği ile diğer popüler müzik tarzları arasında bir köprü kurduğumuzu ve her açıdan son derece barışçıl ve köşeleri olmayan bir albümün ortaya çıktığını düşünüyorum

İrem Ezgimen: Bu albümde kimlerle çalıştınız?

Şenay Lambaoğlu: “Rüyalarıma gir” çok şahane bir ekiple hazırlandı. Müzik direktörlüğünü Tolga Bedir ve  Kaan Bıyıkoğlu üstlendi. Aranjmanlarda yine bu iki isim dışında Adem Gülşen yer aldı. Serhan Erkol, Korhan Futacı ve Batu Şallıel saxafon, Caner Üstündağ bas gitar Matthew Hall kontrbas ,Derya Türkan kemençe, Sedef Erçetin Cello, Erdinç Şenyaylar ve Bora Çeliker gitar, Ekin Cengizkan ve Erdem Göymen davul’da, Tolga Bedir, Kaan Bıyıkoğlu piyanoda yer aldı. 2,5 günde kaydedilen albümde mix’i Erim Arkman, mastering’i Cem Büyükuzun albüm fotograflarını da Mehmet Turgut çekti.

SENAY_LAMBAOGLU_MT (12)

İrem Ezgimen: Müzikal hayatınızda sizi en çok motive eden ve yönlendiren kimi kimdir? Bu motivasyonu nasıl sağlıyorsun?

Şenay Lambaoğlu: Müzik hayatımda beni en çok yaşama olan tutku motive ediyor. Kendimi müzikle ifade etmek bildiğim en iyi iletişim yolu.

İrem Ezgimen: Caz Türkiye’de çok emek isteyen bir müzik türü ve sizin gitmek istediğiniz nokta neresi?

Şenay Lambaoğlu: Caz müziği dünyanın her yerinde çok emek ve özen isteyen bir müzik türü. Aslında her şey öyle değil mi? Müzikal yolculuğumda kendimce ilerlemek istiyorum. Varılacak noktadan ziyade tüm bu yolculuk beni heyecanlandırıyor. Yaşamakta olduğum an ve beraberinde biriktirdiklerim, öğrendiklerim kıymetli olan. Konserlerdeki buluşmalar beraberce aynı duygular için atan kalpler paha biçilemez güzellikte. 

 İrem Ezgimen: Başarılı bir caz sanatçısısın kimleri dinlersin? İdolüm dediğin biri var mı?

Şenay Lambaoğlu: Çok farklı türlerde müzikler dinlemek beni besliyor aslında. Ama şu günlerde ölüm haberini aldığım bir Aretha Franklin; bir Bill Evans, Miles Davis’in yeri elbette başka. Erkan Oğur, Müzeyen Senar, Aydın Esen şu an aklıma gelen isimler.

İrem Ezgimen: Bir müzisyen olarak hayallerini bize anlatır mısın? 

Şenay Lambaoğlu: En büyük hayalım müziğimle dünyayı gezmek. 

SENAY_LAMBAOGLU_MT (14)

İrem Ezgimen: Türkiye’deki müziği ve müzisyenliği eleştirebilir misiniz?

Şenay Lambaoğlu: Asla eleştiremem. Bizim coğrafyamızda öyle zor şartlarda ayakta duruyoruz ki gerçek bir müzik emekçisi olduğumu gururla söyleyebilirim.

İrem Ezgimen: Şenay Lambaoğlu nasıl biridir bir günü nasıl geçer?

Şenay Lambaoğlu: Önce kadın sonra anne, dahası bir evlat ve sevgili. Erken kalkan erken uyuyan, sağlıklı beslenen, sigara içmeyen, doğa aşığı gibi gibi şeyler…

İrem Ezgimen: Müzisyenliğe ve caz müziğine gönül verenlere nasıl bir yol gösterirsin?

Şenay Lambaoğlu: Çok dinlesinler, çok çalıp söylesinler. İç seslerine kulak versinler. Kendi doğrularını bulsunlar. Kusur gibi gözüken şeyler sizi siz yapan farklar olabilir bunu unutmasınlar. Ve asla vazgeçmesinler. 

İrem Ezgimen: Yakın zamanda seni nerelerde dinleyebiliriz?

Şenay Lambaoğlu: En yakın 23 Ağustos tarihinde Gökçeada Caz Festivalinde yer aldık. Önümüzdeki günlerde de 1 Eylül Bodrum Caz Festivali sahnesindeyiz.

İrem Ezgimen: Sosyal Medya hesaplarını rica edebilir miyiz?

Şenay Lambaoğlu: Senay Lambaoglu olarak Twitter, instagram ve Facebook hesaplarımdan beni bulabilirler.

Bu keyifli röportaj için teşekkür ederiz…

Sertab Erener’den “BASTIRIN KIZLAR”

Müzik dünyasındaki 25. yılını geride bırakan Sertab Erener, bu yaza damgasını vuracak yepyeni bir şarkı ile hayranlarına sürpriz yapıyor. Sözlerini Can Bonomo’nun yazdığı, müziğini Ersel Serdarlı’nın yaptığı, prodüktörlüğünü Emre Kula’nın üstlendiği, geri vokallerini Özge Fışkın ve Gaye Biçer’in yaptığı ve sayısız Grammy adaylığı bulunan Joel Hamilton’un mix’lediği ‘Bastırın Kızlar’, bu yazın marşlarından biri olmaya aday.IMG_2929
 

Dijital Sanatlar prodüksiyonuyla, Sinan Tuncay’ın kreatif direktörlüğünde çekilen video klip ise, Beyhan Murphy’nin koreografisinde gerçekleşti. Sertab Erener’e klipte ağırlıklı olarak kadınlardan oluşan kalabalık bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor. 10 profesyonel dansçı, 10 farklı tipte kadın ve müzisyenlerden oluşan ekibe, bir de sanatçının yakın dostu Fatma Turgut eklendi.

DMC etiketiyle 20 temmuz cuma günü yayınlanacak olan şarkı, bir erkeğin gözünden yazılan, bir kadın şarkısı olarak da dikkat çekiyor.

IMG_2948
 

ŞAMPİYON DAVULCULAR BELLİ OLDU!

144330462018-191b3-dae95-b0861-ecbbdTÜRKİYE’DE BİR İLK!

ROLAND V- DRUMS CHAMPIONSHIP JUNIOR”  ŞAMPİYON DAVULCULAR BELLİ OLDU!!

Dünya genelinde neredeyse tüm müzisyenlerin ve müzik tutkunlarının merakla takip ettiği, dijital müzik ekipmanlarında yaptığı icatlar ve getirdiği yeniliklerle her zaman çığır açan Roland markası ve Türkiye’nin 40 yılı aşkın süredir “1” numaralı müzik mağazası Zuhal Müzik işbirliği ile Türkiye’de “ilk kez” çocuklara özel ulusal çapta bir davul yarışması gerçekleştirdi.

100’e yakın genç davulcunun gönderdiği birbirinden etkileyici katılım videoları arasından finale kalacak toplam 20 yarışmacıyı seçmek, Türkiye’nin en iyi davulcularından Cengiz Tural, Burak Gürpınar, İlker Baliç ve Kerem Sedef’ten oluşan jüriyi oldukça zorladı.

3 Haziran 2018 Pazar günü gerçekleşen yarışmanın finalistleri canlı performanslarını jüri ve seyirciler önünde sergilediler. Yarışma finalinin 5-11 yaş arası kategorisi İstanbul Akasya AVM’deki KidZania İstanbul’da, 12-17 yaş arası kategorisi Akasya Kültür Sanat Merkezi’nde gerçekleştirdi.

161149462018-g7agg-c85e1-afgbe-da2g9

5/11 Yaş Kazananları

  1. Reis Ali Eroğlu
  2. Ege Karslı
  3. Can Birinci

144150462018-5d96g-0e451-f3f2e-2f169

 

12/17 Yaş Kazananları

  1. Kutay Bür
  2. Furkan Konuk
  3. Cemal Özulu

 

Juri Özel Ödülü

Ilgım İlayda Özkan

14420462018-755gb-260ec-0cbb9-47eg4

Röportaj: Selçuk Basa

SELCUK BASA (Fotograf Fethi Karaduman).jpg

İtiraf etmeliyim ki; dinlemek için çok geç kalmışım…

“Keşke daha önceden dinlemeye başlasaydım.” dediğiniz isimler illa olmuştur. Sevgili Prof. Dr. Selçuk Basa’da benim için öyle oldu… Canım arkadaşım sevgili Yeliz Tingur ( Kendisi “Bkz İletişim” dendir.)  sayesinde tanıdım Selçuk Bey’i… Albüm su gibi akıp gitti çok uzun zamandır bu şekilde soluksuz albüm dinlememiştim. Konuyu çok uzatmayacağım ama eğer benim gibi geç kalanlarınız varsa Selçuk Bey’in şarkılarına bir kulak verin. Sakin, naif ve huzurlu….

SELCUK BASA_4 MEVSIM 1 HIKAYE

 

İrem Ezgimen: Ünlü bir Prof. olup müzik hayatına atılmak nasıl gerçekleşti?

Selçuk Basa: Küçük yaştan bu yana müzik de hayatımda vardı.  Enteresan bir şekilde ikisi birden yürüdü. Yani müzik hayatıma sonradan dahil olmadı. Asla bir hobi gibi görmedim. Eğer ki hayatımda hekimlik olmasaydı, tek başına müzik olabilirdi.

İrem Ezgimen: İkisi beraber zor olmuyor mu?

Selçuk Basa: Hiç zor değil! Aksine hayatı kolaylaştıran, güzelleştiren, rahatlatan bir şey… Tek zorluk vakitle ilgili… Müzik için vakit bulmak, ona kafa patlatmak zaman alıyor ama ne bileyim TV seyretmiyorum, 24 saat ameliyata girmiyorum, 24 saat ders vermiyorum ve bunlardan kalan çok ciddi zamanım oluyor.

İrem Ezgimen: Bir de dekanlık yapmışsınız bunların arasında. Çene cerrahisi, müzik tamam… Peki dekanlık zor olmadı mı?

Selçuk Basa: Dekanlık yaptığım sırada müzik yaparken zorlandım. Açıkçası hem ameliyat, hem idari görev zor oldu. Çünkü aktif görev, operasyonlar, dersler, idari görev zorladı. Fakat o dönemde de çok güzel şarkılar yaptım. Aslında müzikle ilgili olan kısım şarkı yazmak olduğu için birikiyor. Oradaki yürüyüş şu şekilde; birikiyorsunuz, aklınıza bir şey geliyor ve şarkı yazmak da dinlenmek oluyor. Piyanonun başına oturuyorsunuz ve o sizi rahatlatıyor. Evdeki masamda (piyanom zaten orada) çalışıp, üretebiliyorum beni dinlendiren bir süreç oluyor.

4 Mevsim Bir Hikaye (1)

İrem Ezgimen:  Müzik yapmak; ruhunuzun dinlendiği bir zaman dilimi diyebilir miyiz?

Selçuk Basa: Evet

İrem Ezgimen: Geride bırakılan 2 tane albüm, 1 single var. Albümlerin genel soundu caz ama türk ezgileri ve türk enstrümanlarına da yer vermişsiniz. Bu soundu nasıl belirlediniz?

Selçuk Basa: Aslında kendiliğinden olan bir şey… Son albüm oldukça caz tınılarından oluştu. Özellikle o yola girdik. Konsept ona daha yakındı, klasik hatta bazı müziklerden esintiler bile var. O da zaten Burçin Büke’nin olağan üstü yorumu ve düzenlemeleriyle oldu. Hep beraber çalıştığımız müzisyenler caz müziğe daha yakın… Ben de öyleyim. Caz dinleyerek büyüdüm, onun için de algım caz müziğe daha yakın fakat şarkılar Türkçe… Türkçe şarkılar yaptığınız zaman ritmik olarak hep anadolu esintilerinden etkileniyorsunuz. Bu topraklarda yaşıyoruz ve buradan aldığımız esintiler oluyor.

İrem Ezgimen: Ney sololarını dinleyince o ezgi ve esintiyi alıyoruz. Albümlerinizi dinlerken çok keyif aldım. Dersimi çalışıp geldim yani… :)

Selçuk Basa: Çok sevindim. :) Aslında bir kişiden bile “çok beğendim” demesini duymak beni çok mutlu ediyor. Sanatçı tarafından hep bu düşünülüyor albüm ya da yaptığı iş ne uyandırdı, dinleyene ne hissettirdi? 1 kişi ya da 1 milyon insan dinlemesi tabi çok fazla insana ulaşmak popüler olmak o başka bir şey… Resim yaptığınızı ve bir sergi açtığınız düşünün. Sergiye gelen 1 kişinin yaptığınız resmin önünde durduğunda onun hislerini görmek çok ilginç, o yüzden albümü dinlemen çok hoşuma gitti.

İrem Ezgimen: Soruları albümlerinizi dinlerken hazırladım. Müzik dinlerken iş yapıyor olabilmek algımı etrafa karşı daha çok açıyor ve albümü dinlerken ney solosuna geldiğimizde elimdeki kalemi bıraktım, gözümü kapattım başa sardım dedim ki “ beni alıp götürebilen bir şey var…” Bir anda ney solo ve farklı farklı enstrümanlar, farklı tınılar, insanları daha fazla bir araya getiriyor yani illa bir şarkı sözünden yola çıkarak değil arada ney ya da arada başka enstrümanlar, etnik müzikal yapılar ve bu farklılıklar bence bu bütünlüğü oluşturmuş. Siz nasıl yorumluyorsunuz?

Selçuk Basa: 3 albüm de 25 sene önce yazılan şarkılardan var. Albümü Yağmur Başar’a ait sözlerle yapmıştık.  “Albüm yapar mıyız?, Yapalım mı?” derken yaptık. Düşünün 25 sene önceden hazır her şey ama o albümde perküsyonlar davul yok mesela daha etnik caz daha akustik tarzda benim de dinlemekten hoşlandığım müzik türü bu…

İrem Ezgimen: Dinlendirici… Hani gerçekten insanlara soluk aldırabilecek bir albüm olmuş. Aslında bakarsanız; 3 albümünüzde de bu his barınıyor. Albümlerinizde sadece bir tane remix var onun dışında bütün şarkılar aynı yapıda olmuş. Yaptığınız remix de zaten bilindik remix formatında değil.

Selçuk Basa: Yaptığımız remix farklı, elektronik müzik alt yapısından oluşmuyor. Bir tane single çıkardık, o single da albüme almak için tekrar kaydederken; mix mastering yapan kişi kendi hisleri doğrultusunda mixledi. Albüm işi yapmak aslında son derece inanılmaz bir ekip işi… Çünkü  albüm; çalıştığın insanlarla gelişen bir iş…

İrem Ezgimen: Her şey ekip işi… Eğer ki; ekipten bir tane bile fire verirseniz o bütünlük bir anda ister istemez bozulur diye düşünüyorum. Haksız mıyım?

Selçuk Basa: Doğru! Herkesin birbirini anlayıp, tamamlıyor olması işi mükemmel  yapan en büyük etmenlerden biri…

İrem Ezgimen: “Amor” albümünüzde Ajda Pekkan’la bir düet var, sonrasında da Burçin Büke gibi önemli isimlerle çalışıyorsunuz. Bu kadar önemli isimler nasıl bir araya geldi?

Selçuk Basa: Ajda Pekkan’la düet değil de back vokal yaptık.  Ajda; şarkıları dinledi ve beraber söylediğimiz şarkıya bayıldı dedi ki “Ben hiç back vokal yapmadım. Hep yapmak istedim.” dedi ve şarkıyı okuduk. Back vokal gibi değil de; düet yapmış gibi oldu. :)

Burçin Büke ile ilk albümümden itibaren çalışıyorduk. İlk albümün düzenlemelerini ve prodüksiyonunu da Cem Erman yaptı. Her biri çok değerli bir müzisyenler… Aslında şöyle oldu; Cem Erman’la çalışmaya başladık. Yağmur Başar şarkı sözlerini yazdı. Bir arada oturuyoruz Yağmur söz yazarı, ben besteciyim, diyoruz ki şarkıları albüm yapalım, sonra süreç başlıyor.

İrem Ezgimen: Son albümünüzde “4 Mevsim 1 Hikaye” de tüm şarkı sözleri size ait. Besteler de sizin…  İlham kaynağı nerden geliyor?

Selçuk Basa: Şarkılar yazılıyor… Mesela “Buzdan Hayaller” diye bir parça var aslında bu yedi, sekiz sene önce yazdığım bir şehirde geçen bir şarkı…  Bir, iki sene önce “Boş Zamanlar” diye bir parça yazdım mesela onun içinde de kendimi iyi hissettiğim su sporlarından bahsediyorum mesela o şarkıda sörfle alakalı keyboard’la ilgili sözler var.

İrem Ezgimen: Şarkı sözlerinizi hayattan alıp, hayatın içinden anılar ve anlardan alıp yazmışsınız …

Selçuk Basa: Hep kendimin ve etrafımda yaşanılan şeylerden esinlendim. İstediğim an, istediğim konu ile alakalı şarkı sözü yazabiliyorum. “İlkbahar şarkısı olsun” diye düşünüyor; ardından da gerçekten o hisle devam edince “İlkbahar şarkısı”nı besteleyebiliyorum. Etrafımda ki insanlar çok iyi sanatçılar; mesela Celil Nalçakan… Albüm yayınlanmadan önce bütün şarkıları dinliyor ve Celil’in albümün içinde yer almasını gerçekten çok istemiştim.

Selcuk Basa -Celil Nalcakan (1)

İrem Ezgimen: Şimdi Celil bey ile olan projeniz nasıl oluştu?  Nasıl oldu?

Selçuk Basa: Proje değil aslında Celil ile arkadaş ortamında tanıştık. Bir gün Celil’le otururken elime gitarı aldım “gel bir dörtlük yapalım” derken bir şarkı oluştu… Celil’le böyle şarkıları çok yaptık. 20, 30 tane vardır, hatta biz kayıtlarına bile başladık. Bir albümümüz çıkacak, o da enteresan bir iş olacak. Celil’in sözlerini, benim bestelerini yaptığım bir şeyler var ve ilerlemeye devam ediyoruz. Güvenç Dağüstün’ün de yer almasını isterken; o da back vokalleri yaparak dahil oldu.

Guvenc Dagustun - Selcuk Basa (2)

Celil albümü dinlerken bir dörtlük yazdı. şarkıların onda uyandırdığı bir his anlatan bir dörtlük… Ardından biz enstrümantal parça yapmıştık ve albümdün bonus şarkısıydı ve onun üzerine bir baktık ki; Celil’in yazmış olduğu sözler oturuyor ve o şarkımızda birbirimizle yaptığımız hikaye ortaya çıktı.

Celil çok iyi bir oyuncu olmasının yanında; hem müziğe kabiliyeti çok fazla, hem de kalemi çok kuvvetli bir adam… Celil’le çalışmamız devam edecek gibi görünüyor.

İrem Ezgimen: o zaman ben Celil bey ile bir albüm bekliyorum sizinle.

Selçuk Basa: Kesinlikle, yakında gelir.

Selcuk Basa (2)

İrem Ezgimen: İyi bir müzisyen ve besteci olarak; Türkiye’nin müzikal gelişimini nasıl buluyorsunuz?

Selçuk Basa: İnsanlar neyi seviyorsa, onu dinliyor ve çok iyi de müzisyenler var. Bu muhteşem bir şey… Başka eserlerin yorumlanması anlamında hem klasik, hem caz, hem de orijinal eserler… Ben bunu müzikle daha profesyonel ilgilenmeye başladıkça daha da farkına vardım. Yetenekli insanların Türkiye’de müzik yaptığını ve güzel üretimler yaptığını gördüm.  Böyle iyi müzisyenlerin; Türkiye’de yolunu açması gerekir. İyi müzisyenleri yaptıkları şeyleri önceden duyurmak, tanıtmak gerekmektedir. Mesela çok enteresan bir şey, kendimde olan bir anı… Bundan bir önceki albümü dinlediniz; bir gün Twitter’dan  Michael Kuyucu’dan -hiçbir tanışıklığım yok- bir tweet geldi “albümünüzü dinledim.” demiş ve yorumlarını yazdı. Her şarkıyı tek tek dinlediğini belirtmiş.

İrem Ezgimen: Michael Kuyucu Numberone Türk’ten (eski adıyla Radyo Klas’tan) benim eski müdürümdür. Kendisi takip etmeyi ve araştırmayı sever.

Selçuk Basa: Öyle mi… O kadar zarif ki; orda yazdıklarını internetten okudum “Albüm geldi baktım ismi bir garip… Acaba nasıl bir albüm bakalım bir dinleyeyim dedim karşıma inanılmaz bir albüm çıktı” dedi Yazdığı diğer yorumlar çok dikkatli dinlemiş olduğunu ortaya koyuyordu “arada kaybolmuş gitmiş yazık! Keşke daha önce elime geçseydi…” gibi yorumları vardı.

İrem Ezgimen: peki siz kimleri dinlersiniz.

Selçuk Basa: Yaptığım müzikteki ilham kaynağım özellikle jazz ve müzisyenler dinlediğim müzisyenler ise Myles Davis, ben saksofon da çalıyorum o yüzden Charlie Parker’da  benim için önemlidir. Şarkı bestelemekle ilgili Sting… Onu dinlemek inanılmazdır. Eric Clapton;  özel bir isim… Eskiden beri aynı… Benim yaptığım müzikteki gibi pop jazz havasında yürüyor.  Pop jazz’ın dünyada belki de en iyi şarkı yazarlarından bir tanesi belki de en iyisi Michael Franks… Benim hayatımda çok önemli etki uyandıran insanlar… Onların eserlerini hala dinliyorum, Türkiye’de de olağanüstü hem Rock , hem de  Jazz’da isimler var ve hepsini severek dinliyorum.

Selcuk Basa - Ece Basa

İrem Ezgimen: Peki deminki soruya geri döneyim müziğe yeni başlayacak olan yeni yetenekleri, hem de aynı zamanda bir baba olarak siz çocuğunuzu müziğe nasıl yönlendirirdiniz? Bir profesyonel ağzından duyalım.

Selçuk Basa: Benim de bir kızım var ve anne ve babanın iyi yönlendirmesiyle başarılı sonuçlar alına bilir.

Burcin Buke - Selcuk Basa - Guvenc Dagustun -Celil Nalcakan (4)

İrem Ezgimen:Canlı performans akustik projeler yapmayı düşünüyor musunuz?

Selçuk Basa: Canlı performanslar evet ara ara düşünüyoruz. Belli bir zamanımız yok bunun için bir takvim yapmadık ama geçen sene oldukça sık konser yaptık. Hayal kahvesinde, Bodrum’da… Özellikle Celil, Güvenç ve ben oturduk konuşuldu ve hatta rastladınız mı bilmiyorum ama böyle bir konsept oluşturduk. Neredeyse 1.5 – 2 seneye yakındır hem İstanbul’da hem Bodrum’da sağlam konserler verdik. Tabii bu projeler devam edecek.

Geçen seneden daha fazla konser vermeyi düşünüyorum. Bunlar biraz farklı işler olacak. Müzikal drama gibi çünkü konseptler böyle olduğu için işin içinde aktörler de olacak, farklı işler dinleyiciyi bekliyor.

İrem Ezgimen: O zaman bizi şuanda bir müzikal drama bekliyor, bir albüm bekliyor hem de sürprizli bir albüm. Şu anda yolumuzda bunlar var gibi gözüküyor. Peki sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Selçuk Basa: Gerçekten üretim durmadan  devam ediyor… Ekibimizle, özellikle bahsettiğimiz insanlar ve müzisyenler çalışmaktan mutluluk duyuyorum.

İrem Ezgimen: Her şey için teşekkür ederim.

Selçuk Basa: Ben teşekkür ederim…

SELCUK BASA_4 MEVSIM 1 HIKAYE

 

Röportaj: Kerem Sedef

“Hayatta hiçbir şey tesadüfen olmuyor…”

2017 yılı benim için çok sert ve fırtınalı geçmiş, hatta çoğu zaman kendimle karşı karşıya kalmıştım. Ayağa kalkarken kendimi daha iyi tanıdım ve hayatta gerçekten ne istediğimi anladım. Aslında ne dostlukların, ne de maddi manevi hiç bir şeyin sonsuza kadar olmadığını gördüm ve hep söylerim; “Hayatta hiçbir şey tesadüfen olmuyor…” Samimiyetine ve gerçekçiliğine güvendiğim Kerem Sedef ‘le sizin için yapmış olduğum röportajı sunuyorum.
Öncelikle Kerem Sedef’e hem röportaj için, hem de samimiyeti için ve tabii sizlere de zamanınızı ayırıp okuduğunuz için size teşekkür ederim. Yüzünüzde bir parça gülümseme ve umut oluşturabilirsek ne mutlu…
Buyurun; Kerem Sedef’in gözüyle hayata hep beraber bakalım

—————

İrem Ezgimen: Kerem nerede doğdu, neler yaptı? Biraz kendini anlatır mısın?

Kerem Sedef: 1982 İstanbul doğumluyum. Şişli Terakki Lisesi’nde; ilk, ortaokul ve liseyi ablamla birlikte okudum. Kendisi benden üç yaş büyüktür. (Bu detayı neden verdiğimi bilmiyorum ama ona da gönderme yapmış olalım. :) ) Babam; 1969 senesinde “Altın Ses Kralı” olmuş. Dönemin sevilip sayılan ünlü müzisyenleri arasındadır ve birçok 45’liğe imza atmıştır. Hatta bir zamanlar Sinan Erkoç’la çalmak için tanışmaya gittiğimde; sen “Cevat Sedef’in neyi oluyorsun?” diye sormuş, oğlu olduğumu öğrendiğinde çok şaşırmış ve benden çok babamla ilgilenmişti. :)

Müzik geçmişim babamdan geliyor. Evde sürekli; Ray Charles, Blues Brothers, Aretha Franklin dinletirdi fakat davul konusunda kimsenin bir fikri yoktu ve seneler sonra, çocukluğumda ritim tutma huyum olduğunu ve 5 – 6 yaşlarımdayken evde sağa sola vurup durduğumu itiraf ettiler. Davulla tanışmam ise şu şekilde oldu; babamın arkadaşlarıyla “Eskici Bandosu” isimli bir müzik grubu vardı ve grupta davulu babamın çok yakın arkadaşı, rahmetli Tekin abi çalıyordu. Davulu ilk gördüğüm an; “Bir şekilde bunu elde edip, çalmam lazım.” demiştim. O kadar etkilenmiştim ki anlatamam. Davulun başında çaldığım ilk parçayı hatırlıyorum da, sadece floor tom’a ve trampete vuruyordum. O zamanlar kick’e ayağım yetmiyordu. :)

Annem naçizane ev hanımıdır. Zamanında çalışmış, ama bizler olunca işi bırakıp bizimle ve eviyle ilgilenmiş. Aynı zamanda çok iyi bir ressamdır, dedem de (annemin babası) ressammış. Sanırım oradan da el geçmiş diyebilirim. Ben de üniversitede konservatuvar istiyordum fakat olmadı ve sonra mimarlık bölümünde okudum. Bir şeyleri renk ve uyum olarak birleştirmeyi çok seviyorum. Mesela kendi evlerimin iç dekorasyonunu yaparken (sanayide ve Yeniköy’de oturduğum) kimseyle çalışmadım. Sanırım o yeteneğimi annemden almışım. :)

İrem Ezgimen: Aslında sanatçı bir ailenin evladısın…

Kerem Sedef: Evet, ama başlarda benim de sanatçı olmamı hiç istemediler. :)

İrem Ezgimen: Neden?

Kerem Sedef: Anne ve baba, çocukları için her şeyin daha iyi ve garantili olanlarını istiyor. İlk başlarda bu duruma çok sinirleniyordum. Karşı çıkmalarına kızıyordum ama zaman geçtikçe anladım neden istemediklerini… Hayatlarımızı daha garantisi yüksek işlerden kazanmamızı istiyorlar. Mesela mimarlık, müzisyenliğe göre garantisi yüksek bir meslek, kesinlikle kabul ediyorum ama beni mutlu eder miydi? Kesinlikle etmezdi! Hiç unutmuyorum; 2 – 3 ay kadar Kanyon’un yapılışında çalıştım ve karlı bir Pazar gününde oradan o kadar hızlı kaçtım ki… :) Ardından babamın arkadaşının yanında iç mimarlığı denedim. Kendim bir şeyler yapayım istedim ama o da olmadı. :) Zaten 17 yaşımın sonunda ufak tefek bir yerlerde çalmaya başlamıştım. Gecede 5 – 10 lira kazanıyor, inanılmaz mutlu oluyordum. Bir süre sonra hayatıma “Ayna” grubu girdi. Müzik adına ilk profesyonel işim “Ayna” ile oldu. Bu gün ne öğrendiysem, onlarla öğrendim. Türkiye’de turneye ve sahneye çıkmaktan tutun da, “sahnede nasıl hareket etmen gerekiyor?”, “turne için nasıl bavul yapman gerekiyor?” kısmına kadar her şeyi orada öğrendim. Çünkü çok yoğun bir dönemde konserler yaptık ve inanılmaz deneyimler kazandım.

İrem Ezgimen: İlk gözbebeğin “Ayna” denilebilir o zaman…

Kerem Sedef: Elbette… İnanılmaz müzisyen ve sanatçılar… Her anlamda iyi olduğu kadar, kötü ve kırıcı tecrübelerim de oldu. Bu tecrübeler sayesinde hayatın tozpembe olmadığını ve kötü tecrübelerin sonunda, onlarla nasıl başa çıkmam gerektiğini öğrendim. Ayna ile üç, dört seneyi geçirdikten sonra hayatıma “Circus” girdi. “Circus” o dönemin en popüler bar grubuydu. Başka bir okuldu “Circus” benim için… Yanılmıyorsam; “Circus” Türkiye’de alt yapıyla çalan ilk bar grubu olması lazım. Alt yapıyla çalmayı ben de onlarla öğrendim. Bütün öğrencilerime söylerim, her şeyi sahnede öğrendim. Tabii ki arka planda evimde kapanıp çalıştığım dönemler de var ama hep kendimden iyi isimlerle çalıştığım için ve yaşımın da küçük olmasından dolayı birileri beni hep yönlendiriyordu. Daha önce karşılaşmadığım zor durumlarda da  mecbur kafamdan anlık bir çözüm bulup öğrenmem gerekiyordu.

İrem Ezgimen: Yaratıcılığını geliştirdi yani…

Kerem Sedef: Öğrenmezsen, o iş senden gidiyor. O kadar hızlı öğrenmen gerekiyor ki… Mesela müzisyenler arasında “kanlı takip” denilen bir şey vardır. Herkes onu sahnede öğrenir. Ama o kadar saçma şeylerle öğreniyorsun ki; alt yapı bozuluyor o an “ne yapacağım, panik yapmamam lazım” diyorsun ve çok acayip denemeler yaşıyorsun. Bunlar “Model” zamanında başıma çok geldi ve bu tecrübeleri daha önce yaşamış olmak çok işime yaradı. “Circus” tan sonra bir çok farklı projeyle çaldım sonra da askere gittim, geldim ve ardından “Model” başladı. 4,5 – 5 seneye yakın bir süreyi, hep beraber çok yoğun geçirdik.

Kerem Sedef 4

İrem Ezgimen: Babanın müzik hayatına etkisi olduğunu biliyorum. Hem bunu yaşayan bir müzisyen hem de öğretmen olarak; sence çocukları aileleri nasıl yönlendirmeli?

Kerem Sedef: Müzik ve ritim çocuklarda analitik zekayı çok geliştiriyor. Her çocuk bir şekilde profesyonel olmasa bile, önce enstürmanları denemeli. Çünkü; çocukların çok küçük yaşlarda seçici olamayacağını biliyoruz. Tabii ki istisna olan bazı çocuklar ne istediğini çok belli edebiliyor ama müzikle uğraşacak olan bir çocuğun, öncelikle sevdiği bir enstürmanı bulup, enstürmanı ile vakit geçirmesi gereklidir. Sanatala ilişki sadece müzikal açıdan değil; çocuğun pedagojik gelişimi açısından da oldukça önemlidir. Notaları duyması, ritmi duyması çocuğun hayatı içerisinde hem sosyo kültürel, hem de analitik zekasını etkileyip şekillendiriyor. Bununla ilgili birçok araştırma var. Davul dersi vermeye başlayalı 12 sene oldu. 12 senelik öğretmenlik hayatımda gördüğüm şu ki (davul çalmanın dışında) müziğe zaman ayıran ve ayırmayan çocuk arasında ciddi farklar oluyor. Bunu birebir gözlemledim. Aynı ailenin iki kardeşi, ya da arkadaşlar arasında bir hayli fark ediyor. Onun için; spor kadar, müziği de bir şekilde (dayatmak şeklinde ya da çocukları proje haline getirerek değil) hayatlarının içine dahil etmeleri gerekiyor. Dinleterek bile başlayabilirler hiç önemli değil. O da bir kültür, sonrasında ise çocuk hangi enstürmanı istiyorsa, o enstürmanı çalmasını sağlayarak daha ileri götürmesine yardımcı olabilirler.

İrem Ezgimen: Ciddi bir müzik takipçisi ve dinleyicisisin. Müzik yelpazen çok geniş. Daimi değişen bu çeşitliliğe nasıl ayak uyduruyorsun?

Kerem Sedef: Az uyku uyuyorum ve bu durum bana zaman kazandırıyor ama doğruyu söylemek gerekirse eskisi kadar takip etmiyorum. 20’li yaşlarımda, her gün yeni bir şey öğrenip, onu paylaşıyordum. Özellikle bulunduğum arkadaş ortamım da benim gibi, ciddi şekilde müziği takip eden ve müzik konuşan insanlardan oluşuyordu ve durum böyle olunca da daha çok şey öğrenebildik. Şimdiki çocuklar bilmez ama bizim çocukluğumuzda kaset çekilir, hediye edilirdi. Biz kasetlerin kitapçıklarını okuyan bir jenerasyon olarak büyüdük. İlgimiz de bu yönde olduğu için; “albümde kim çalmış, nerede kaydetmişler, prodüktörü kim” bunları hep merak edip bakıyorduk. Okan diye bir arkadaşım; sadece üç beş kişinin dinlediği albümlere kadar bilirdi. Hayatımda araştırmacı insanların var olduğu, dolu bir dünyadan geldim. Mesela Spotify playlistim bayağı değişiktir. Çünkü babam; R&B, Funk, Jazz’la büyüttü. O zamanlar çok sıkı bir Hip-Hop dinleyicisiydim. Old School Hip-Hop’â bayılır, hala takip ederim. Bir süre sonra hayatıma metal ve rock müzik girdi. Bu tarz bir müzik olduğunu biliyordum ama o düşünce yapısıyla dinlemiyordum. Bir anda içine girince “Bu çok acayip bir dünya!” dedim. Düşünün ki; bugün hala en çok canlı izlenen ve insanların gittiği konserler metal konserleridir. O dünyaya bu bakış açısıyla bakmak, Türkiye’nin dışına çıkmaktan geçiyor. Bunu fiziki olarak düşünmeyin. Ellerimizde bulunan telefonlarla her şeyi yapabiliyorsunuz. Tabii burada istekli olmak çok önemli… Mesela benim aklıma bir şey takıldığı an, telefondan bakıyorum. Bir şeyleri bilmeyi ve öğrenmeyi seviyorum. Bana göre tek tarz müzik dinlemek, her gün aynı şeyi yemek gibi… Olmayacak bir şey değil, tabi ki olabilir. Bu konuda saygım sonsuz ama iyi ve çok sayıda beslenebileceğimiz farklı lezzet var ve hepsinden bir şey almak, kendi yaptığın tarzda da seni çok ileri götürebilir. İnsanlar bunu yapmaya üşeniyor. Spotify ve Itunes’da sen hiç bir şey yapmasan, onlar sana öneriyor. Mesela, kayıt zamanları iki gün öncesinden jazz dinlemeye başlarım. Konfor alanımın dışına çıkmak ve başka bakış açısıyla bakabilmek için doğru bir yöntem olduğunu düşünüyorum.

İrem Ezgimen: Benim gözümde Türkiye’de müzik yapan bir müzisyenin bu kadar sağlıklı, düzenli bir yaşam stili olması çok zor, sen bunu nasıl başardın?

Kerem Sedef: Benim de 20’li yaşlarım herkes gibi geçti. Bu durum 20’li yaşların verdiği bir heyecan… Açıkçası, düşüncelerim 30 yaşına geldikten sonra değişti. Beslenme konusunda da, askerden sonra çok kilo almıştım. Döndüğümde kendime “Ben ne yapıyorum?” dedim ve ardından hayatıma “Model” girdi ve tekrar sahneye çıkmaya başladım. Tekrar göz önünde olmaya başlayınca, insan iyi görünmek istiyor ve dikkat etmeye başlıyor. Her şeyi sorgulamaya başladım. Ne istediğime karar verdim. Her şeyden önce kendim için yapmam lazımdı. Bir gün eniştem (kendisi doktordur) bana “35 yaşına nasıl girersen, öyle bitirirsin bu hayatı ve ona göre dikkat et çünkü sağlıklı bir şey değil.” dedi ve bunun üzerine kararımı verdim. Bu kararın sonucunda da çok mutlu oldum. Giydiğim şeyin bana yakışmasından, iki adım merdiven çıkınca nefes nefese kalmamaktan mutluluk duydum. Durumumu avantaja dönüştürebileceğimi gördüm. Bir süre sonra da beslenme okudum ve sertifikasını aldım. Sağlıklı yaşamın bir müzisyen için de gerçekleştirilebilir ve sürdürülebilir olduğunu gördüm. Emin ol, hayatında “gerçekten” bir şey yapmak istiyorsan onu yapmak için zaman, güç buluyor ve yapmak istedikten sonra yapıyorsun. Sadece dezavantajı, avantaja çevirmeyi bilmek gerekiyor. Zamanı doğru kullanma konusuna takıntılıyım. Unutmamak lazım, zaman geçiyor ve geri gelmiyor.

İrem Ezgimen: Profesyonel olarak sporla ilgilenmeye ne zaman başladın?

Kerem Sedef: Aslında şöyle; hiperaktif bir çocuk olduğum için aileme demişler ki “bu çocuğu bir yere verin yoksa ileride zorlanırsınız.” :) onlarda sağ olsunlar basketbola vermişler. :) Benimde çok hoşuma gitti hoplayıp, zıplamak. Uzun süre basketbol oynadım. Basketbolun ardından kısa bir süre futbol oynadım ama futboldan nefret ettim. 4 yıl Amerikan futbolu oynadım. Aklına gelebilecek her sporu denedim ama profesyonel olmadım. Hiçbir zaman profesyonel olma durumum olmadı ama profesyonele yakın spor yaptım. Özellikle basketbolda yoğun antreman yaptığım ve oynadığım zamanlar oldu. Yeni şeyleri denemek, o deneyimlerin disiplinlerini öğrenmek hoşuma gidiyor. Tek bir şey yapmak bana sıkıcı geliyor. Yapılabilecek bir sürü şey var ve onları bir araya getirdiğin zaman bence inanılmaz bir karışım olmaya başlıyor. Denememektense, deneyerek onun neden senin için olmadığını görebiliyorsun.

Örneğin; hayatım boyunca mutlaka bir dövüş sporu yapmak istedim. Kick boks, boks hepsini denedim ama en son Cihan Yılmaz ve Ertan Balaban’ın önermesiyle “Juijitsu” yu denedim ve hoşuma gitti. “Aradığım buymuş!” diyebildim. Juijitsu’nun çok önemli olan ve benimle çok uyan bir felsefesi var. “Yolculuk önemli olan…” yani derdi siyah, mavi, kırmızı kuşak değil. Benimde derdim öğrenmek ve yaptığım işin sürdürülebilir olması.

İrem Ezgimen: Sporcusun anladık :) ama gecenin geç saatinde Okan Sungu ile beraber 22 km yol koştunuz. Onun hikayesini anlatır mısın?

Kerem Sedef: Okan yanımda olmasa, ben o 22 km’yi çok zor bitirirdim ama Okan’la öyle ya da böyle bitti. Günün sonunda ne yaparsan yap, başarma hissiyatı çok güzel bir şey… Hayatta paradan daha önemli bir şey varsa, o da başarmak. Çünkü başardığın zaman (iş konusunda ya da herhangi bir konuda) istediğin şeyler akabinde geliyor ama başarma duygusu dünyada başka hiçbir şeyde yok!

İlk Ayna ile turneye çıktığımızda gece herkes araçta uyurken gözümü açtım ve “ İşte bu!” dedim. Model’le yaptığımız turneler… 50.000 kişinin önde çalıyorsun ve onun karşılığını alıyorsun. Gerçekten bunun para ile alakası yok.Kerem Sedef 1

İrem Ezgimen: Seninle ortak hislerle yaptığımız bir iş öğretmenlik ve bundan yola çıkarak geçenlerde kendim söylemiştim, birkaç gün sonra senin ağzından da duydum “bir şey öğretiyorsun ve anında karşılığını alıyorsun.”

Kerem Sedef: Aynen öyle… Birisi senin söylediğin bir şeyi yapıp başarıya ulaşıyor. Bunu onun yüzünde görebiliyorsun. Buna sebep olabilmek bile çok önemli. Aslında başarı, onun başarısı ama senin yönlendirmelerin doğrultusunda başarıya ulaşıyor. Sen de birine bir şey öğretmiş ve onun hayatına dokunmuş oluyorsun. Belirli bir yaştan sonra fark ediyorsun ki, hayatta en güzel şey birinin hayatına dokunabildiğini görebilmek.

En sevdiğim şey bir okula gidip küçük, büyük insanlarla konuşmak. Çünkü herkes sana bir şey öğretiyor. Hiç kimseyi kendinden aşağıda görmene gerek yok. 5 yaşındaki çocuktan bile bir şey öğrendiğimi biliyorum. İnsanların hayatına dokunabilmek, büyük bir başarı ve bunun hiçbir karşılığı yok.

Hayatta insanlar boşu boşuna karşına çıkmıyor. Hayatımda iki dakikalığına bile karşıma çıkan biri hayatımı değiştiren şeyler söylemiştir. Mesela hayatımı değiştiren şarkı “Michael Jackson – Man in the miror” oldu ve bunlar boşu boşuna gelmiyor kulağına… Sokakta görüp “Merhaba” dediğin adam bile boşu boşuna “Merhaba” demiyor sana…

İrem Ezgimen: V-log videoların var. Neden çekmeye devam etmiyorsun?

Kerem Sedef: Var-dı. :) O dönem çok şey yapıyordum ve paylaşmak çok hoşuma gidiyordu. İnsanlara ilginç bir şey sunabiliyordum. Avrupa turnesine gittiğim zaman belki izleyen kişi hiç oraya gitmemiş olabilir diye düşünüp videolar çekiyordum. Gelen yorumlarda insanlar kendilerini orada gibi hissedebildiğini söylüyorlardı.(Bunları insanların söylediği yorumlardan yola çıkarak söylüyorum.) Hayatım boyunca her zaman yaptığım şeyin bir amacı olması gerektiğini düşünüyorum. 2017 benim için durağan bir yıl oldu hayatımdan birçok şey değişti. Bu yüzden kamerayı açayım, saçma sapan konuşayım, millet beni izlesin falan bana göre değil…

İrem Ezgimen: Canlı yayın yapmayı sevmiyorsun.

Kerem Sedef: Aslında canlı yayın yapmayı seviyorum. Cihan Yılmaz ile başlamıştık fakat Cihan’ın işleri ve yoğunluktan devamlılığı sağlayamadık. O hala aklımda ama daha düzgün ve oturaklı bir konsepti olması gerektiğine karar verdim. Kendi düzenimde yaptığım her şeyi devam ettireceğim, ama bugün ama yarın, bakacağız. :)

İşin açıkçası bir de şöyle bir durum var; YouTube’ta para vermediğinde, seni takip eden adama bile erişmene engel olan algoritma olduğu müddetçe bir yol kat edilemiyor. Bu durum yanlış anlaşılmasın; YouTube’tan milyonlar kazanmak derdinde değilim ki öyle olsa bir sürü yöntemi var yapılacak.

İrem Ezgimen: Peki… Kerem Sedef’in bir günü nasıl geçiyor?

Kerem Sedef: Sabah 04:30/ 05:00 gibi uyanıyorum. Son bir senedir sabah uyandığımdaki ruh halime göre 10 dakika– 15 dakika meditasyon yapıyorum. Kendi kendine kalmak güzel bir şey… Su sesi ve su bana çok iyi geliyor. Bu aralar hafif hafif yoga ile uğraşıyorum.. Esnek bir adam değilim ama artık yavaş yavaş o esnekliği vücuduma katmam gerektiği konusunda çok ciddi sinyaller görüyorum. Spora gidene kadar günlük araştırmalarımı yapıyorum, ardından spora gidiyorum sonrasında günlük koşuşturmalar başlıyor. Dersler, toplantılarla geçiyor. Akşam ise gece sosyal olmamı gerektirecek bir şey olursa orada oluyorum ama olmayacaksam evime gidip ne yapacaksam onları yapıp yatıyorum arada çalışabilirsem davul çalışıyorum.

Kerem Sedef 2

İrem Ezgimen: Kerem Sedef’le ilgili ilerleyen süreçte bizi neler bekliyor?

Kerem Sedef: Övünç Dan ile beraber kurduğumuz “Gaddar”ı zaten herkes biliyor ama ben bir single kaydettim. :) Şarkı söyledim… :) Hatta şimdi ikinci şarkıyı bitiriyoruz. :) Sahnenin arkasından, önüne geliyorum. :) Biz çok eğlendik ve ilginç oldu. :) Herhangi bir iddiam yok ama bizim eserimiz oldu, benim oldu! Eğrisi ve doğrusu ile Suat Yılmaz, Övünç Dan ve benim bir araya gelip, konuşup, birbirimize güvenebilmemizle gerçekleşti. ( Gerçekten Suat ve Övünç’e çok güvenirim. Çünkü adamlar, eğer bir iş olmamışsa “olmamış” der. Bana mutlaka kötüyü söylerler ve direk söylerler.)

Bir davulcu olarak sert bir tuşe ile hareket etmeme rağmen, yaptığımız single şarkının onunla hiç alakası yok. Çalan Kerem ve söyleyen Kerem arasında bir fark var. Single ile ilgili herhangi bir kaygı taşımıyorum. Sadece yapmak istedim ve yaptım. Bir süredir sessiz kaldım ama bu süreçte boş oturmadım. Çalıştım ve ürettim…

2017’nin sonlarına doğru fark ettim ki; hayatımın taşları yerine oturuyor. Gerekli insanların hayatıma girip, gereksizlerin çıktığı bir dönem başladı ve hayatım çok güzel bir döneme doğru gidecek…

İrem Ezgimen: Öğretmenlik… Zuhal Müzik Akasya’da davul dersleri veriyorsun. Öncelikle öğretmenlik sana kendini nasıl hissettiriyor?

Kerem Sedef: Öğretmek gerçekten başka bir şey… Öğretebilmek bir meziyet ve ben herkesin öğretebileceğine inanmıyorum. Çünkü; birine bir şey anlatabilmek, gerçekten çok zor ve yıllar içinde bunu nasıl yapman gerektiğini öğreniyorsun. Öğretmek benim açımdan inanılmaz keyifli… Biri geliyor ve sana diyor ki “Bana bildiğin şeyi aktarabilir misin?” sen de bir yerden başlıyorsun. Seneler sonra bu edindiği bilgi için “Bana bunu ….. kişi öğretti” demesi muhteşem bir duygu. İnsana tamamlanmışlık hissi veriyor. Her konuda bir şeylerin paylaşıldığı zaman ilerlediğine inanıyorum. O enerji herkesten, herkese geçiyor ve o karma hayatında mutlaka sana geri dönüyor. Bunu maddi olarak söylemiyorum ama karşındaki insanın yüzündeki “Başardım!” gülümsemesini görmek bile sana anlatılmaz bir duygu yaşatıyor.

Zuhal Müzik’le de, Roland dolayısıyla beraber çalışıyorduk. Ortak bir iş yapmayı istiyorduk ama benim çok zamanım yoktu ve bir işi eğer düzgün yapamayacaksam, yapmamayı tercih ettiğim için projelerimizi gerçekleştirememiştik. Bu dönemde de hazır ben müsaitken, yeniden bir araya geldik ve derslere başladım. Her şey güzel gidiyor ve Zuhal Müzik Akasya şubesinde haftanın 3 günü dersler devam ediyor.

IMG_E3241

İrem Ezgimen: Kerem Sedef çocukluğundan bu zaman hayal ettiği noktaya gelebildi mi? Nasıl hayalleri vardı ve şuan nerde?

Kerem Sedef: Hayal ettiğim noktanın ilerisine geçtim ama o hayaller hep değişiyor. Öncelikle her şeyden önemlisi, sevdiğim işi yapıyorum. Yurtiçi ve yurtdışında 40.000 – 50.000 kişiye konser vermek, insanların yaptığın işin karşılığında seni tanıyıp, tebrik etmesi bile çok güzel bir duygu. Onun için çocukluğumda düşündüğümden, daha iyi bir yerdeyim ama başardıkça ve başarabildiğini gördükçe devam ediyorsun ve esasen “büyümek” zaten bu demek… İnsanın ruhani olarak büyümesi bunu gerektiriyor.

İrem Ezgimen: Fanların çok fazla ve seni çok seviyorlar. Sen de hayatı dolu yaşayan, net ve açık bir adamsın. Samimiyetine, içtenliğine inanarak soracağım bu sorumu… Onlara hayatla ilgili bir şeyler söylemek ister misin?

Kerem Sedef: Hayatta her şeye açık olun! Eskiden kızdığım şeylere, şimdi “iyi ki, olmuş.” diyebiliyorum. İyi ki, mimarlık okumuşum. Çünkü yine müzik yapıyorum ama başka bir bakış açısıyla bakabiliyorum. Diyorum ya; hayatta hiç bir şey boşu boşuna olmuyor. “Hayallerinizden vazgeçmeyin” gibi bir şey söylemeyeceğim ama kendinizi geliştirin! Hayal ettiğiniz şey için çalışın, bol bol çalışın. İnsan sevdiği ve hayal ettiği şey için çalıştığı zaman en kötü durumda bile olsa bu histen güç kazanıyor. Zor zamanlardan geçtiğim oldu ama bu zamanlarda “Bunu başaracağım ve durum değişecek!” dedim ve bence orada değişim başlıyor. Çünkü hayatta her şey varken, hiçbir zaman onlar bitmeyecekmiş gibi düşünüyoruz. Hep ceplerimizde zannediyoruz ama onlar gittiği zaman ortada kalıyoruz. Onlar gittiği zaman, zaten kim olduğumuz ortaya çıkıyor. O her şeyimiz varken etrafımızda olan insanlar, her şeyimiz varken dışarıdan gelen etkiler, her şeyimiz varken ki dünyaya bakışımızla; o her şey elimizden alındığı zaman dünyaya bakışımız öz kimliğimizi ortaya çıkarıyor ve öz kimliğimiz güçlü olmaz ise o zaman yıkılmaya başlıyoruz. Onun için hayatta en önemli şey; okumak, kendini geliştirmek ve ileriye gitmek.Çünkü hayatta sadece kendine güvenebilirsin ve yarın, öbür gün kendinle baş başa kalacaksın. Hayatının herhangi bir noktasında mutlaka herkes kendi ile birkaç kez baş başa kalacak. İşte o zaman “Düştüm!” demekle, “Hadi abi!” demek arasındaki farkı anlıyorsun!

İnsan fiziksel ve mental olarak ne kadar sağlıklı ise; o kadar güçlü olup kuyruğunu dik tutabiliyor. Bugün hiç param olmasa; bir yerde garsonlukta yaparım, limon satarım. Yaparım! Bunu yapabileceğini bilmek çok önemli!

İrem Ezgimen:Hayatında her şeyin çok iyi gittiği dönemler de olmuştur ama kötü gittiği süreçler de yaşamışsındır. Hayatına özenen insanlar illa vardır ama senin dışarıdan gözüken güzel hayatının yanında kötü yaşadıkların da var ve her şey kusursuz değil…

Kerem Sedef: İnsanlar hep her şeyin bitmiş halini görüyorlar. O ürünün bitmiş haline nasıl, hangi süreçlerle geldiğini kimse bilmiyor. Arkadaşlarım dışarıdayken, benim saatlerce davul çalıştığımı, geceleri sahnede çaldığımı, kaç paraya çaldığımı ve oraya gelebilmek için neler yaşadığımı bilmiyorlar. Kimsenin hayatı kolay değil. Kimsenin! Sadece kendimden söylemiyorum, ne hayatlar var dışarıda görüyoruz, duyuyoruz. Önce elinde olanlara şükretmek gerekiyor ve elinde olanları cepte saymamak gerekiyor. Sanki her gün onlar, senden alınacakmış gibi yaşamak gerekiyor. İnsan hayatı bir saniyede değişebiliyor ve gerçekten kendini rahat bırakmamak gerekiyor. Çalışmak, öğrenmek ve geliştirmek gerekiyor.

İnsanın kendini geliştirebilmesi önemli! Adabı muaşeret bilmek, konuşmayı bilmek, herhangi bir yabancı dil bilmek, bir yere gittiğinde nasıl davranılması gerektiğini bilmek… Bunlar çok küçük detaylar gibi gelse de hayatın bütün bölümünde insanları bir adım ileri götüren detaylar ve maalesef ki; bu dönemde bütün çocukların özendiği şeylerin dışında kalıyorlar.

Herkes zengin, ünlü, blogger vb. bir şey olmak istiyor. Onları olmak zaten kolay, çalışıp oluyorsun ama sen bunların dışında ne yapıyorsun? Sen kimsin? Ben seninle oturup bir şey konuşabiliyor muyum? Turneye çıkmayı dünyanın en güzel şeyi sanıyorlar ama turneye çıkmak dünyanın en zor şeyi… İnsanlarla sen beraberken nasıl vakit geçireceğini biliyor musun? Ne zaman susman gerektiğini, ne zaman konuşman gerektiğini, ne zaman ayrı kalman gerektiğini… Bunların hepsini öğreniyorsun ve bunları öğrenmezsen, hayat sana zorla öğretiyor. Onun için de hayat öğretmeden, öğrenin diyorum. :)

İrem Ezgimen: O zaman minik bir oyun oynayalım seninle :) minik sorularıma tek kelimelik yanıtlar istiyorum senden :)

İrem Ezgimen: En kızdığın şey

Kerem Sedef: Aptallık

İrem Ezgimen: En mutlu olduğun şey

Kerem Sedef: Her şey

İrem Ezgimen: Örnek aldığın biri

Kerem Sedef: Michael Jackson

İrem Ezgimen: Aile

Kerem Sedef: Çok önemli!

İrem Ezgimen: Lady Pera ( :) )

Kerem Sedef: Aaa Hastasıyım! Çok seviyorum! Ölürüm! Canımı veririm!.. :)

( “Lady Pera” dedikten sonra tek kelimeyi aştı durduramadım. :) )

Kerem - Pera - Carlos

İrem Ezgimen: Carlos & Keşkül

Kerem Sedef: Sarılırım :)

İrem Ezgimen: Hayatının “iyi ki” si

Kerem Sedef: İyi ki, her şey böyle olmuş :)

İrem Ezgimen: Hayatında eksik kalan bir nokta

Kerem Sedef: Aile… Kendime bir aile kurmak çok isterim.

İrem Ezgimen: Hem kendi fanların, hem de Dikkat Müzik takipçilerine söylemek istediğin bir şey var mı?

Kerem Sedef: Öncelikler sağ olsunlar okudukları için… Güzel şeyler geliyor. Mutlu olsunlar, çalışsınlar, hayat güzel n’olursa olsun yaşamaya değer!

İnstagram:www.instagram.com/keremsedef

Facebook: www.facebook.com/keremsedefrocks

Twitter: https://twitter.com/keremsedef

IMG_3919

Murat İlkan ve Metin Türkcan , ‘Akustik Proje’ ile Kuşadası Gençlik Festivali sahnesinde!


 13071948_10154115780073630_5346793829956951623_o.jpg

“Murat İlkan & Metin Türkcan Akustik Proje” ile Kuşadası Gençlik Festivali sahnesinde…

Türkiye’nin gelmiş, geçmiş en köklü gruplarından “Pentagram” la yıllarca aynı sahneyi paylaşan Murat İlkan ve paylaşmaya devam eden Metin Türkcan’ın kurdukları “Murat İlkan & Metin Türkcan Akustik Proje” grubabass gitarda; Alper Tatar İlkan ve kemanda; Melisa Uzunarslan katılmasıyla beraber seyircisiyle buluşmaya devam ediyor.

Bu zamana kadar; %100 Açık Sahne Garaj İstanbul, Kadıköy Sahne, Şarlo (Bursa), Kulis Bebek, IF Performance Hall (Ankara), Volume (İzmir) gibi birçok yerde sahne alan grup şimdi “Kuşadası Gençlik Festivali” sahnesinde olacak.

Önceden yer aldıkları gruplarda ve kendi solo projelerinde yer verdikleri şarkıların yanı sıra, çalmaktan ve söylemekten zevk aldıkları bazı kült olmuş şarkılarla 17 Temmuz Pazar günü “Kuşadası Gençlik Festivali” sahnesinde dinleyicilerine unutulmaz bir konser yaşatacaklar.

Röportaj: REDD

kapakkk
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bazı sanatçı ya da gruplar şarap gibidir. Yıllandıkça daha da çok güzelleşir, kıymetleri geç anlaşır ama onların nehirlerindeki sularda yıkanınca vazgeçilmez olur o su sizin için…

Redd grubu da benim için aynen bu böyle… Kendilerine bu güzel albüm için şahsım adına tek tek teşekkür ederim. Yıllardır keyifle dinlediğim, saygı duyduğum ve elimden geldiğince her konserine gitmeye çalışıtğım bir grup Redd… İlk albümleri çıktığı zaman 19 yaşındaydım şimdi üzerinden 11 yıl geçti ve neredeyse onlarla beraber büyüdüm. Yeri geldi onların şarkılarında ağladım, yeri geldi içtim içtim şarkılar eşliğinde küfürler ettim.
Ama en önemlisi içimden geldiği gibi hissedip, konuşup, onların şarkılarında özümü aradım… Redd’e ve Turhan Ulgur’a bu keyifli röportaj için teşekkür ederim.
Artık keyifli röportajımıza geçelim :)

İrem Ezgimen: Albüm ” Mükemmel Boşluk” adını nasıl aldı?

Redd: Aslında”Mükemmel Boşluk” kendimize etrafımızdaki git gide daralan çemberin dışında negatif duygu ve düşüncelerden, olaylardan uzakta yarattığımız korunaklı bir alan gibi. Herkesin kendine has bir kaçış noktası vardır. Bu albüm de bizim bazı şeyleri duraklatma halimiz diyebiliriz. Tabii birşeyleri duraklatırken aynı zamanda başka şeyleri başlatmış oluyorsunuz aslında.

İrem Ezgimen: “Mükemmel Boşluk” albümünüzü dinlerken, albümde sizleri müzikal açıdan daha özgür ve sanki “işte yıllardır yüreğimizde sakladığımız bu!”  demiş gibi buldum. Sanki daha fazla özgür hale gelmişsiniz ve şahsi fikrim dünya standartlarında bir albüm olmuş. Müzikalitenin bu şekilde değişimine nasıl karar verdiniz?

Redd: Esasen bu kararı “Hayat Kaçık Bir Uykudur“da vermiştik. Birçok dinleyici de o albümde bu gidişi hissetmişti zaten. Fakat büyük adımlar atmak her zaman çok kolay olmuyor. Tam anlamıyla hazır olabilmek gerekiyor. Ama biz o zaman bu hazırlıksızlığın da farkındaydık. Bu yüzden “Hayat Kaçık Bir Uykudur” u bir geçiş albümü olarak tanımlamıştık. “Mükemmel Boşluk“u yaparken artık gerçekten ne istediğimizi çok iyi biliyorduk. Birbirimizi çok iyi dinledik bu süreçte. Sırası gelen ortada dikilmiş taşları yıkıp yeniden dikmek yerine üzerine yeni taşlar koymaya çalıştı ya da pas geçmesini bildi. Şimdiye kadar ki en iyi kollektif çalışmamız diyebiliriz. Dinlemek istediğimiz, dinlemeyi sevdiğimiz müziği yaptık.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

İrem Ezgimen: 11 yıl 7 albüm… Her albüm içinde olduğu gibi bu albümdeki şarkı sözleri de gerçekten harika! Bu sefer yüreğinizle bir hesaplaşma içindesiniz. Sanki sahte yaşanan günümüzün aşkları, aslında herşeyin yalnızlıktan ve güvensizlikten olması ve sevgisizliği olduğu gibi anlatmışsınız… Bu albüm içerisinde yüreğin sesine kulak verilmiş. Peki bu kalbe dönüşe nasıl karar verildi?

Redd: Bu albümdeki sözlerin diğerlerinden farklı algılanmasının temel sebebi yaşanmış olmaları. Bizim tarafımızdan, dinleyen tarafından ya da diğer 3. şahıslar tarafından. Herkesin hayatının bir döneminde yaşadığı veya yaşayacağı şeyleri anlatıyor aslında “Mükemmel Boşluk“. Anlatım dili oldukça net ama aynı oranda şiirsel de. Duyulduğunda yormuyor kimseyi. İnsanlar bazen anlayamadıkları ya da içerisinde kayboldukları sözler duyduklarında uzaklaşmaya başlıyorlar. Bu albüm tam tersine dinleyeni daha da içerisine çekiyor.

İrem Ezgimen: En çok merak ettiğim konu ” Doğan Duru bu kadar etkili söz yazmayı nasıl başarıyor?” :) Gerçekten eski albümlerden günümüze doğru gelip baktığım zaman hepimizin hayatında “Iskalamadan” marş haline gelmiş şarkılarınız var. (Nefes, Prensesin Uykusu, Her Neyse ama benim için en özelleri “Plasik Çiçekler ve Böcek” ve tabii ki “Yaşandım Daha Çok” :) ) Gerçekten nasıl bu kadar güzel yazabiliyorsunuz?

Redd: Beslenmek, biriktirmek ve dönüştürebilmek sanat için çok önemli üç unsur. Bunların hepsi kişiden kişiye değişebilen şeyler. Her üretenin kendine has yolları vardır birşeyler ortaya koyabilmek için. Bu yöntemler bir formüle dönüştürülebilen şeyler değil elbette. İnsanın kendisini tanımasıyla ilgili biraz da.

İrem Ezgimen: “Mükemmel Boşluk” albümünüzü diğer albümlerden ayıran detayları dinleyecilerinize anlatabilir misin?

Redd: Belli başlı şeylerin önderlik ettiği bir albüm değil mesela “Mükemmel Boşluk“. Her unsur yeri geldiğinde gerektiği kadar kendisini gösteriyor. Hiçbiri bir diğerini ezmiyor. Egolar barındırmıyor içerisinde. Dolup taşan bir yapısı yok. Katman katman görebiliyorsunuz her şeyi. Birçok melodinin beraberce oluşturduğu bir armonisi var mesela. Solo halinde duyulan bir şey yok. Her şey en masif haliyle dinleyicinin karşısında.

İrem Ezgimen: Geldiğim konserinizde görmediğim radyo programcılarının “Aşk Virüs” şarkısı ve “Mükemmel Boşluk” albümü ile yeniden bir uyanışı oldu diyebilir miyiz?

Redd: Her ne kadar uzun zamandır şarkı yapıyor olsak da medyanın, dinleyicinin ya da herhangi birisinin  nasıl ne şekilde reaksiyon vereceği özellikle de Türkiye gibi bir ülkede çok net bir şekilde kestirebileceğimiz birşey değil. Bunun yanında kaldı ki biz hiçbir zaman üretirken bir takım hesaplar peşinde olmadık, olmayız da. Dolayısı ile de kim prensesin uykusunda kim hala akvaryumunda bizi çok ilgilendirmiyor. Bizim sorumluluğumuz kendimizi tekrar etmeden, dünya müziğinden uzak kalmadan, özgün olabilen ve de kendi içimize sindirebildiğimiz bir yapıt ortaya koyabilmek. Gece yastığa başımızı koyduğumuzda rahat uyuyabiliyorsak mesele yok.

İrem Ezgimen: 11 yıl çok uzun bir süre ve Redd’in bu yolculukta yaşadığı değişimi nasil değerlendiriyorsunuz?

Redd: Herkesin birçok fikri veya görüşü olabilir fakat burada en önemli şey şudur ki Redd hala üretebiliyor ve standartlarını günden güne öteye taşıyabiliyor. “Mükemmel Boşluk” bunun en büyük kanıtıdır. Gerisi ise teferruattır.

İrem Ezgimen: Bilirim ki; kızdığınız ve tepki gösterdiğiniz bir müzik sektörü var ( radyolar,youtube, tv) biraz bunlarla alakalı içinizi dökmek ister misiniz?

Redd: Biz bugüne kadar birçok şey söyledik bu konuda ve hem olumlu hem olumsuz birçok eleştiri aldık. Mesela birisi “Bu sektörün içinde olan kişiler olarak nasıl kendi sektörünüzü eleştiriyorsunuz” gibisinden bir eleştiride bulunmuştu hatta. Biz eleştirmeyelim de muhtarlar mı eleştirsin gibisinden de yanıtlamıştık. Fakat artık hali hazırda eleştirenlerin dışında sadece konseri iptal olduğunda ya da herhangi bir şekilde mağdur olduğu veya zarara uğradığında konuşanların da diğerlerinin haklarını savunması gerekiyor. Mesela biz şimdiye dek gezi ile alakalı birçok organizasyonda yer aldık. Aşağı yukarı o tarz organizasyonlarda gördüğümüz isimler belli. Fakat adeta geziye tırnak içerisinde “marş yazmış” çok daha büyük kitlelere hitap eden bazı yine tırnak içinde “kahramanları” hiç görmüyoruz nedense bu organizasyonlarda.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

İrem Ezgimen: Türkiye’de müziğin gidişatını yorumlamanızı ve bununla beraber sizce çözümü nasıl olur yorumlar mısınız?

Redd: Bu konuda en önemli noktalardan birisi özgün ve alternatif müzikleri gün yüzüne çıkartmaktır. Yelpaze ne kadar geniş, ne kadar renkli olursa bu sektör o kadar büyük olacaktır. Aksi halde şu anda üç beş grubun dışında diğerlerinin yaptığı gibi “bu tutuyor böyle devam edelimciler” belki de onuncu kez aynı albümü çıkartmaya devam edecekler, insanlar da onuncu kez o albümü dinlemeye devam edeceklerdir. Müziğin dinleyiciyi bir yerden başka bir yere götürmek gibi bir misyonu olduğunu unutmamak gerek.

İrem Ezgimen: Özünde çok yoğun bir albüm ve bununla beraber sizleri sosyal medya aracılığı ile takip ettiğim kadarıyla herşeyi takip eden, araştıran ve neredeyse hiçbir şeyi es geçmeden yoğun duygular paylaşıyorsunuz fakat bu durum sizi zorlamıyor mu? Sizler ruhlarınızı nasıl dinlendirebiliyorsunuz?

Redd: Bu ülkede insanlar için belki de en zor şey ruhunu dinlendirebilmek. Tam anlamıyla bunu yapabildiğimizi de düşünmüyoruz aslında. Kısacık zaman dilimlerinde birçok şey olup bitiyor etrafımızda. O kısacık zaman dilimleri bazıları için hayatlarının tamamı oluveriyor hatta. Zor bir coğrafyada yaşıyoruz ve bunun götürüleri özellikle bir sanatçı için oldukça fazla. Biz de herkes kadar kendi Mükemmel Boşluğumuzu yaşamaya çalışıyoruz.

İrem Ezgimen: Konser tarihlerinizi rica edebilir miyim?

Redd: 21 Temmuz‘da Zorlu PSM Sahnesinde Skunk Anansie konserinin açılışını yapacağız. Önemli bir konser bizim için. Onun dışında ekim ayına kadar belli bir tarihimiz yok şu anda. Yeni sezona yeni bir kliple başlayacağız.

Röportaj: Metin Türkcan

“Buluşuruz belki bir gün o en güzel denizlerle hep aynı yanlışı yapmayı bırakabilirsek, bırakabilsek.”

Metin Türkcan – Vakti Geldi 

Öncelikle belirtmek isterim ki; ben de bir çoğumuz gibi “Pentagram” ve “Şebnem Ferah” gibi önemli isimlerin albümleri ve konserleriyle büyüdüm. Konserlerde ben de az bağırmadım ” Şebooooo, Metinnnnnnnn” diye ama en önemlisi gözyaşlarım, mutluluklarım onların şarkılarında yatıyor ve inanın, insan yaş aldıkça her saniyenin önemini daha çok anlıyor. Bu sebepten ötürü bu röportaj, benim için de çok değerli bir röportaj..

Ve Metin Türkcan…

Türkiye’nin eski ve köklü grubu “Pentagram“dan  ya da Şebnem Ferah‘la aynı sahneyi paylaşmasıyla beraber tanıdığımız daima gülümseyen adam… :) Çaldığı solo partilerde, içimizden geçen haykırışları notalara dönüştüren; her notasını hep bir ağızdan mırıldandığımız şarkıların yorumcularından olmuştur.

Kendisinin hatırladığını hiç sanmıyorum ama minik bir anımı paylaşıp kendisi ile gerçekleştirdiğim röportaja geçmek istiyorum.

Şebnem Ferah 2012 Harbiye Açıkhava sahnesi konserinde orta sıradaydım konsere tek başıma gelmiştim. Her yer deli gibi doluydu. Konserin sonlarına doğru diğer seyircilerle beraber sahne önüne doğru indik. Şebnem Ferah ve ekibi izlerken içimden “Ne kadar şanslı bir kadın..” diye düşündüm ve bir andan gözümden yaşlar süzülmeye başladı. Tutamadım kendimi… (Bilen bilir biraz sulu gözlüyüm.) Gözlerimi silerken Metin Türkcan‘ın bana baktığını fark ettim. Gözlerini gösterip “Neden ağlıyorsun?” işareti yaptı ama durumu nasıl açıklayabilirsin ki? O kadar büyük bir kalabalıkta kimsenin bunu fark edebileceğini düşünmemiştim. Anında kendimi toparladım ve gülümsemeye başladım. Kendisi de gülümsedi ve bir kişinin bile gözünden süzülen gözyaşının öyle bir kalabalıkta yarattığı etkiyi fark edince anladım ki “Gözyaşlarımızın Tadı Aynı…”

Not: Röportaj teklifimi kabul ettiğin ve nezaketin için çok teşekkür ederim. :)

İstanbul Üniversitesi Dericilik bölümünde okurken; bir anda nasıl “Müzisyen” olmaya karar verdin?

Metin Türkcan: Lise 1. sınıfta arkadaşım “Kemal Kut” ile “Metafor” adlı grubu kurduk ve aynı lisede, son sınıfta yıl sonu konferans salonunda çaldık. Biz çalarken müdür muavinimiz rahmetli Muhsin hoca gelip şalteri kapatmak suretiyle konserimize son verdi. Yani bu küçük anı ile bağlıyorum ki; bahsettiğin karar çok daha önce verilmişti. :)

Bir röportajında “müzik; şansla direk bağlantılıdır” demişsin. Senin hayatında da böyle mi oldu?

Metin Türkcan: Hayır, böyle demedim. “Bir müzisyen veya her ne iş ile meşgulseniz öncelikle çok çalışmanız ve yaptığınız her ne ise dünyanın diğer ülkelerindeki muadillerinden eksik bir yanınız olmamalı. İlk önce, konumuz müzik olduğu için sizin yaptığınız müzik-şarkı her ne ise; bunun insanlar tarafından beğenilmesi veya insanlara ulaşıp, ulaşamaması kısmı biraz şansa bağlı..” demeye çalıştım. Fakat günümüzde böyle bir olgu veya sorunsal da kalmadı. Yükle facebook’a oldu bitti.. :) Yok ya şaka öyle olmaz, çıkıp çalmak lazım! En önemlisi çalabilmek, söyleyebilmek…

Metin Türkcan nasıl “Metin Türkcan” oldu?

Metin Türkcan: Bu soruyu pek anlamadım.. N’olmuş bana? :) (Kendisi biraz fazla mütevazi :) )

MET-BASIN 03

Pentagram ve Şebnem Ferah’la çalışmaya nasıl başladın?

Metin Türkcan: Pentagaram‘a “Trail Blazer” albümü kayıtlarının son kısmında dahil oldum. Demir Demirkan; Amerika’ya gitmeye karar vermişti. Benim de “Metafor”dan sonraki grubum “Disgrace” dağılmıştı. Tarkan Gözübüyük ve Hakan Utangaç  “Çalar mısın?” dediler, ben de “Şeref duyarım..” dedim.

Şebnem Ferah‘la da; ilk albümünü kaydetmişti, hatta bir parçada Hakan da ben de konuk olarak çaldık, neyse Özlem Tekin‘le çalışmalarımız bitmişti. Kemancı Bar’ da Murat-Berk-Aykan “Cherokee” adlı grup ile çalıyorduk. Şebnem, albüm sonrası konserler için bir grup oluşturuyordu. Gitarı benim çalmamı istedi, ben de “Tabi ki Şebo’cum” dedim. :) Halen hiç değişiklik göstermemiş olan ekibine katıldım…Halen iki grupla da çalmaktayım.. işte böyle galiba, çok uzun zaman oldu yanlış hatırladığım kısımlar varsa “I’m sorry” :)

Bir yandan Türkiye’nin en köklü ve önemli rock grubu, diğer yandan Türkiye’nin rock kraliçesi ile aynı sahne bulunmak nasıl bir his?

Metin Türkcan: Harika bir his, çok da keyifli ve de gurur verici bir durum…

MT-2016 ALBUM KAPAK

Gelelim “Vakti Geldi” albümüne… Bu albümün yapım planı, albüm kartonetinde yazılana göre 2000 yılında oluşmuş peki bu kararı nasıl verdin?

Metin Türkcan: Ben bir karar vermedim. İlk  3 parçalık demoları 2000’de Ümit Kuzer ve Martin Spenecer ile Virüs Müzik’te kaydettik sonra galiba Sony den EP olarak çıkacaktı ve ben tek başıma olacaktım klip vs. tüm projede…Bu konsept içinde kendimi çok rahat ve mutlu hissetmeyeceğimi düşündüğüm için vazgeçtim. Yanılmıyorsam 2007-2008 senelerinde büyük konserlerin yapılamadığı bir dönemdi; ben de “Benimle çalar mısın?” diye bir yarışma yapıp bir basçı ve birde davulcu bulup; “Metoboy” grubunu kurdum. Metoboy grubuyla çok eğlenceli konserler verdik. Derken; sevgili dostum Gürkan Bozacı’nın katılımı ile grup bir anda biraz daha ciddileşti ve yeniden demolar yapmaya başladık. Demo, demo derken davulcum Ozan Demir’in “Hadi abi! Hadi abi!..” demeleri üstüne 10 parçalık Türkçe demomuza kavuştuk. 2011-2012 senelerinde, bu demoları bir kaç şirket eş-dosta dinletirken Tarkan’ın (Gözübüyük) kulağına gitmiş, kızdı bana “Niye bana dinletmiyorsun?” diye, ben de “Çok yoğunsun dostum..” vs derken prodüktör oldu. Umut Kuzey‘le buluştular ve 2-3 senelik bir çalışma sonunda raflarda yerini buldu.. :)

Albümün her şarkısında seninle beraber, Türkiye’nin en değerli müzisyenlerinin imzası var. Ogün Sanlısoy, Harun Tekin, Şebnem Ferah, Aylin Aslım, Murat İlkan, Umut Kuzey, Pamela Spence, Ray Rizzo bu kadar ismi bir albümde toplamak zor olmadı mı? Nasıl bir araya geldiniz?

Metin Türkcan: Hepsi bir anda bir araya gelmedi. Dediğim gibi; 2-3 seneye yayılan bir süreçte rahat rahat, sakin sakin oldu kayıtlar.. Hatta vokal kayıtlarının bazılarına konserler sebebiyle gidemedim bile.. :)

Albümün ilk çıkış çalışması Şebnem Ferah “ Dilek Taşı” ile oldu. O kadar kişi arasında zor olmadı mı çıkış şarkısına karar vermek ve nasıl bir strateji izlediniz albümde?

Metin Türkcan: Onu yapımcımız Umut Kuzey ve Özlem Hanım’a sorman gerekiyor.. :)

Klipte kimlerle çalıştınız? Hikayeyi nasıl oluşturdunuz?

Metin Türkcan: Emir Sarısaç ile çalıştık, daha doğrusu o çok büyük bir nezaket göstererek bizimle o hengamede çalışmayı kabul etti. Harika da bir iş çıkardı. Ben klip ile ilgili hiçbir şeye de karışmadım. Kartonetteki ve basında yer alan fotoğrafları da Gökhan Palas çekti, kartonet tasarım ve sanat yönetmenimiz de sevgili Hale Utangaç (Evet, Hakan Utangaç’ın kız kardeşidir kendisi) :)

Albümün dört şarkısı hariç tüm sözler sana ait. Şarkı sözleri konusunda hiç destek aldın mı?

Metin Türkcan: Söz yazmak, melodi bulmak, şarkı yapmak …Böyle bakamıyorum duruma, “müzisyen veya sanatçı” diye tabir edilen kişileri uydu alıcısı gibi düşünün, evrende gezinen melodi-söz vesairelerden antenlerine takılanları çevrelerindeki diğer insanlara aktarmakla yükümlüler, ya da yükümlü demeyelim de; aktarmaya çalışan insanlar da diyebiliriz. Yani gözüktüğü kadar havalı bir durum değil. Gece uyurken kalk, aklına takılan melodiyi kaydet, sonra altyapısını yapacağım derken, sabah olsun. Tüm bu yüzlerce, binlerce eskizden 5-10 tanesini hasbelkader iyi ortamlarda kaydet, kaydedeceğim diye kendini yırt, sonra biri çıkıp “Bu ne ya?” desin, zor işler. Ben hiçbir zaman “Kim ne diyor? Dinleyen mutlu oluyor mu?” diye düşünmedim, gitar çalarken çok mutlu oluyorum ve sağlığım müsaade ettiği sürece de çalmaya devam etmek niyetindeyim…

Sözlerde biri dağ başında, biri yolda vs… Alakasız yerlerde ve neredeyse final haline yakın çıktılar. Son olarak; sevgili dostlarımın da sihirli parmak ve yüreklerinin dokunması neticesinde sizlere sunabileceğimiz final hallerine geldiler.

Senin aracılığın ile her birine tek tek buradan bir kez daha teşekkür eder ve de şükranlarımı sunarım…

Buarada albümün prodüktörlüğünü “ Tarkan Gözübüyük ve Cihan Barış” yapmışlar. Bu solo albüm projesi ilk çıktığında Pentagram ekibi ve Şebnem Ferah ekibinin ilk tepkileri ne oldu?

Metin Türkcan: Hepsi en az 20 senelik arkadaşlarım, hepsi çok mutlu oldular ve hepsi ellerinden geldiğince destek oldu…

MET-BASIN 05.jpg

İkinci klip ve şarkı belirlendi mi?

Metin Türkcan: Gibi..:) ama söylemem yasak :)

Bu albümle alakalı konserler olacak mı?

Metin Türkcan: İlk olarak Zeytinli Rock Festivali’nde de sahne alacağız ve bu sahnede Zeytinli Rock Festivali facebook hesabında yer alacak olan karaoke parçaların üzerine vokal yapıp gönderen iki arkadaşımız (bir kız-bir erkek tahminen) sahne alacaklar..

Eylül ayı gibi, bunun bir büyüğünü yapmayı planlıyoruz ama bu ülke ve coğrafyada plan yapmak gerçekten de çok da mantıklı ve akılcı bir durum gibi gelmiyor bana, o yüzden mümkün olduğunca uzun vadeli planlar yapmamaya gayret ediyorum kendi adıma :)

Yakında sahnede olacağın belirlenmiş organizasyonlar var mı?

Metin Türkcan:  En yakın;

Kuşadası Gençlik Festivali: https://www.facebook.com/kusadasigenclikfestivali/?fref=ts

Murat İlkan-Metin Türkcan Akustik Proje: https://www.facebook.com/Murat-Ilkan-Metin-T%C3%BCrkcan-Akustik-Proje-553694681446346/?fref=ts

Şebnem Ferah – Bodrum

Zeytinli Rock Festivali:  Zeytinli Rock Festivali 2016

Murat İlkan ve Metin Türkcan Akustik projesine Nasıl karar verip bir araya geldiniz?

Metin Türkcan: Murat’la çok eskiden de bu şekilde akustik çalıyorduk, daha sonra live bar grubu, ardında “Pentagram” derken bu akustik olayı rafa kalkmış oldu. Murat’a yıllar sonra ilk kez Rock Off da “Ronnie James Dio” sahnesinde akustik çalmamız ile ilişkili bir teklif gelmiş. Murat’ta bana iletti bu teklifi, yıllar sonra bir akustik çalmış olduk. Biz de, seyirci de çok keyif aldık, “Neden bunu bir proje yapmıyoruz?” dedi Murat ve biz de yaptık, onun bir sonraki albümünü akustik formatta yapmak gibi bir niyetimiz de var.

Bu projenin konserleri devam edecek mi? Sabit bir sahne planınız var mı?

Metin Türkcan: 

Tüm diğer müzisyen dostlarımız gibi “Konserler devam edecek.” diye umut ediyoruz. Belli bir konser programımız yok. Olduğunda Facebook “Murat İlkan & Metin Türkcan Akustik Proje” sayfasından ve kişisel hesaplarımızdan paylaşıyoruz. Zaten çaldığımız yerler daha ufak yerler oluyor. Şu ana kadar da İstanbul hariç, konserlerimiz hep dolu geçti.
Tüm gelip bizleri yalnız bırakmayan dostlarımıza da teşekkürler.

 

Bu arada “Metoboy” isimli grubunla çalışmaların vardı. Yeniden devam edecek misin?

Metin Türkcan: İşte bu “Metoboy” projesi, “Metin Türkcan” oldu. Yani ikisi de aynı proje. Grup aynı, baştan beri Ozan Demir ve ben.

Bu sene Pentagram ve Şebnem Ferah’la alaka yeni bir albüm müjdesi var mı?

Metin Türkcan: Hmmm (Bu konu ile alakalı bilgi çalamadım :) )

Youtube üzerinde “Metin Türkcan ile Gitar Dersleri” videoları var. Bunların devamı olacak mı?

Metin Türkcan: Onlar gitar dersi değil, Yamaha gitar tanıtımı. İki gitar çalışmanın önemini göstermeye çalıştım o minik videolarda, ders değil yani :)

Öğretmenlik yapıyordun bir dönem hala devam ediyor mu? Seninle çalışmak isteyenler sana nasıl ulaşabilirler?

Metin Türkcan: Beşiktaş’da Home Office’de derslere ve kayıtlara devam ediyorum. Facebook “Metin Türkcan ile Gitar Dersi” sayfasından ulaşabilirler, ofis telefonu vs. orada yazıyor.

Sosyal medya ile aran nasıl? Hesaplarını kendin mi yönetiyorsun?

Metin Türkcan: Çok kötüydü. Ama “Ve Kazanan” adlı televizyon yarışmasındaki şefimiz Mustafa Haybat sayesinde yeni telefon almayı başardım diyebilirim. Şöyle ki;  orkestrada Whatsapp kullanmayan bir tek ben vardım ve bütün nota ve parça alışverişi de Whatsapp üzerinden oluyordu. Beni bir ay kadar idare ettiler sağ olsunlar ve akıllı telefona geçip ilk selfiemi de programı çektiğimiz stüdyodan yaptım. Daha sonra ben de herkes gibi bir telefon canavarına dönüştüm, arada Wall-e seyredip kendimi frenlemeye gayret ediyorum.

Sosyal medya hesaplarını rica edebilir miyiz?

Metin Türkcan: 

Facebook: Metin Turkcan

Instagram: metinturkcan

Twitter: metinturkcan

(PS: Twitter’ı pek verimli kullanamıyorum.)

Sana çok teşekkür ederim kırmayıp röportaj teklifimi kabul ettiğin için. Senin söylemek istediklerin varsa onları alabilir miyiz?

Metin Türkcan: Ben teşekkür ederim İrem’cim. :)

 

MET-BASIN 01.jpg

Radyo Mega‘da her gün bıkmadan, usanmadan beni dinleyen ve daima yayına katılımda bulunan, desteklerini esirgemeyen Bir Deli Derici’li ve Tuğçe Aykın’la beraber bizde Metin Türkcan’a bir sürpriz hazırladık. Kendisini daima takip eden 10 dinleyicimizin mesajları aşağıda bulunmaktadır.

Özellikle Tuğçe Aykın’a bu harika 12 kişilik ekibi oluşturması ile alakalı emeklerinden ötürü teşekkür ederim. :)

Buyrunuz…

————-

Metin Türkcan’ı seviyoruz. Şebnem ile konseri çoşturuyorsunuz. Gitar çalışı muhteşem, albüm muhteşem ve ötesi.

Tuğcan 

————-

Metoboyy.. :)   Seni Şebo ile tanıdım tabii ki :)  Konserde en önden izlerken o kadar hayran kalmıştım. Hatta konser sonunda penanı alacaktım ki; başkasına kaptırdım. :)  ama olsun yakından görmek de güzel seni :) ha  bir de albüm çıkardın ama Şebo’nun da dediği gibi hiç havalanmadın hala aynı mütevaziliktesin. :) tabii ki de mükemmel bir proje olmuş :) Ama benim favorim “Dilek Taşı” :) Seni hep izleyelim, hep bizimle kal, müzikle kal :)

Beyza Nur Açıkel

————-

Metin Türkcan’a kim hayranı  olmaz ki.:) Öyle muhteşem bir insan ki; vallahi kıskanıyorum adamı… Bir de konserde bize unutulmaz gece  yaşatıyorlar.:) Vallahi albümü de muhteşem☺ acaba sonraki klip hangi şarkıya gelecek ? İnşallah en kısa zamanda albümle buluşuruz :)

Emrah Ateş

————-

Şebnem Ferah sayesinde Metin Türkcan’ı tanıma fırsatım oldu. Bana gitar çalmayı sevdiren O’dur. Aşkla çalıyor çok etkileyici ♡

Büşra Bağbudar

————-

Metin seni çok seviyoruzzz. İyi ki varsın :)

Funda Taşdemir

————-

Metin Türkcan; denince aklıma gelen hemen onun müthiş gitarı çalması :) Öyle güzel, öyle içten çalıyor ki; beni ve konserdeki bütün herkesi mest ediyor. :) Ve sonunda solo albümü çıktı. Tabii ki favorim Dilek taşı :) Albümünüz çok güzel olmuş, emeğinize sağlık. :) Bu arada en son İstanbul konserinde ben de vardım, süperdiniz ekipçe… Bu arada duyduk konserlerde kulis istiyorsunuz :)

Erkan Akbulak

————-

Metin ağabeyi 10 yasında bir festival dolayısıyla Şebnem Ferah’la Kayseri’ye geldiğinde tanıdım. Hayatımda gördüğüm en iyi gitarist o oldu. Bir insan gitarıyla bu kadar iyi bir bağ kurabilir. Metin ağabeyin attığı soloları özenle dinlerim. Benim gitara yönelmemi sağladı. Ben de, bir gün onun kadar iyi olamasam da, o kadar güzel gitar çalmayı çok isterim. Metin ağabey ve soloları benim ilham kaynağım oldu. Ona çok teşekkür ederim. Sen gitarı elinden hiç bırakma olur mu? Biz senin sololarına aşık olarak hayran hayran izleyelim seni.. Albümüne de bayıldım  sen bizim için her zaman bir numarasın. Sen bizim “Dünya Gitar Kralı”mızsın. Seni çok seviyorum, hayatında her zaman gitarın “Metoboy” elinde olsun inşallah.

Ayten Simge Akdemir

————-

Metin Türkcan; canım Şebo’mun sevgili gitaristi… En son iptal olan, İzmir konseri alanında sonunda fotoğraf çekilebildiğim mükemmel insan… Çıkardığın albümü gerçekten seve seve dinliyorum. Favori parçam “Dilek Taşı” Onun haricinde “Mars” şarkısı resmen bağımlılık yapıyor. :) Sürekli söylüyorum o şarkıyı. Gitar çalışına hayran olduğum kişi. Umarım en kısa zamanda İzmire tekrar gelirsiniz. Şebo’ya selamlar :)

İlayda Yıldırım

————-

Merhaba Metin Bey :)

Öncelikle çok çok başarılı bir gitarist olduğunuzu belirtmek ve sizi çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Sizi hiç görmedim, konsere hiç gelemedim şu zamana kadar ama yine de sizin sıcakkanlı olduğunuzu biliyor, hissediyorum :) Yeni albümünüze değinmek istiyorum. Gerçekten çok başarılı bir albüm olmuş. Ben zaten sizin gitar solo partilerinizi dinlerken çok etkileniyorum çünkü; elektro gitarlara karşı çok hevesim var ve sesi bana çok etkileyici geliyor. Tabii siz çalınca bayağı harika bir solo çıkıyor ortaya :)  yeni albüm için de çok tebrik ederim. Kendinize çok iyi bakın. Sevgilerimle :)

Sena Çakır

————-

Sadece onun yüzünden bir jenerasyon fıldır fıldır smiley sticker’ı aradı:) Bir de neden hep o kolsuz “Flamenco” yazan(galiba) tişörtü giydi? uzuuuuuuun bir süre onu da çok merak ediyorum. :)

Özdemir Albayram

————-

Metin Türkcan; benim tanıdığım en iyi gitarist. Tanıdığımıza göre Metin ağabey çok konuşmaz ama gitarıyla tanımadığı insanları bile herkesi kendini tanıtır ve çoşturur. :) Ve sonunda öyle bir albüm yaptı ki; Türkiye’nin önde gelen rock müzik sanatçılarıyla düet yaptı. Benim favorim tabii ki Şebnem Ferah’la olan çalışmanız “Dilek Taşı ” :) Sizin hiç konserinize gidemedim ama inşallah bir gün gelirim. Hep Şebnem Ferah ve ekibi olarak kalın. Hiç ayrılmayın. :) İnşallah en kısa zamanda Şebnem Ferah albümü gelir ;)

Tuğçe Aykın

————-

Kendisini çok seviyoruz :)

Esra Berberyan

————-

 

Röportaj: İrem Ezgimen