Röportaj: Şenay Lambaoğlu

SENAY_LAMBAOGLU_MT (5)

Türkiye’de çok özel sesler var ve onlardan biri  “Şenay Lambaoğlu” aranızda yeni tanışanlar var ise kendisinin müziğe nasıl başladığı, bu zamana kadar neler yaptığı tüm detaylar keyifli röportajımızın içinde…

Bu röportajı hazırlarken tüm albümlerini baştan sona dinleyerek hazırladım ve sizlerden de rica etsem sizde son albümü “Rüyalarıma Gir”i açıp dinlerken okur musunuz? :)

İrem Ezgimen: Öncelikle Şenay Lambaoğlu’nu tanıyabilir miyiz?

Şenay Lambaoğlu: Kendimi tanıtmak çok kolay olmasa da şarkı yazıp söyleyen, müziğe tutkun, hayalperest, inatçı ve umutlu biri olarak tarif edebilirim.

İrem Ezgimen: Müzik serüvenin nasıl başladı?

Şenay Lambaoğlu: Çocukluğum Almanya’da geçti ve 10 yaşında gitar çalarken müziğe olan ilgim gelişmeye başlamıştı. Sonrasında okul korosu ve orkestra şarkıcılığı olarak devam ettim. Pera Güzel Sanatlar Akademisinde Müzikal ve Yıldız Teknik Üniversitesinde Sanat ve Tasarım Fakültesi Müzik Toplulukları bölümünde Şan eğitimi aldım. Yine aynı Üniversitede Yüksek Lisansımı tamamladım. Bu süreç içinde birçok kıymetli Caz müzisyeniyle çeşitli projelerde yer almaya başlamıştım. 

İrem Ezgimen: 2012’de “İçimde Aşk Var“, 2014’de “Zarf Tümleci”, 2015’de “Başka Türlü Birşey” ve 2018’de “Rüyalarıma Gir” ile serüvenine devam ediyorsun. “Rüyalarıma Gir” i diğer albümlerinden ayıran nedir?

Şenay Lambaoğlu: “Rüyalarıma gir” albümü bundan önceki albümlerime kıyasla popüler müzik türlerine biraz göz kırpmakta. Yani bu albümde caz müziği ile diğer popüler müzik tarzları arasında bir köprü kurduğumuzu ve her açıdan son derece barışçıl ve köşeleri olmayan bir albümün ortaya çıktığını düşünüyorum

İrem Ezgimen: Bu albümde kimlerle çalıştınız?

Şenay Lambaoğlu: “Rüyalarıma gir” çok şahane bir ekiple hazırlandı. Müzik direktörlüğünü Tolga Bedir ve  Kaan Bıyıkoğlu üstlendi. Aranjmanlarda yine bu iki isim dışında Adem Gülşen yer aldı. Serhan Erkol, Korhan Futacı ve Batu Şallıel saxafon, Caner Üstündağ bas gitar Matthew Hall kontrbas ,Derya Türkan kemençe, Sedef Erçetin Cello, Erdinç Şenyaylar ve Bora Çeliker gitar, Ekin Cengizkan ve Erdem Göymen davul’da, Tolga Bedir, Kaan Bıyıkoğlu piyanoda yer aldı. 2,5 günde kaydedilen albümde mix’i Erim Arkman, mastering’i Cem Büyükuzun albüm fotograflarını da Mehmet Turgut çekti.

SENAY_LAMBAOGLU_MT (12)

İrem Ezgimen: Müzikal hayatınızda sizi en çok motive eden ve yönlendiren kimi kimdir? Bu motivasyonu nasıl sağlıyorsun?

Şenay Lambaoğlu: Müzik hayatımda beni en çok yaşama olan tutku motive ediyor. Kendimi müzikle ifade etmek bildiğim en iyi iletişim yolu.

İrem Ezgimen: Caz Türkiye’de çok emek isteyen bir müzik türü ve sizin gitmek istediğiniz nokta neresi?

Şenay Lambaoğlu: Caz müziği dünyanın her yerinde çok emek ve özen isteyen bir müzik türü. Aslında her şey öyle değil mi? Müzikal yolculuğumda kendimce ilerlemek istiyorum. Varılacak noktadan ziyade tüm bu yolculuk beni heyecanlandırıyor. Yaşamakta olduğum an ve beraberinde biriktirdiklerim, öğrendiklerim kıymetli olan. Konserlerdeki buluşmalar beraberce aynı duygular için atan kalpler paha biçilemez güzellikte. 

 İrem Ezgimen: Başarılı bir caz sanatçısısın kimleri dinlersin? İdolüm dediğin biri var mı?

Şenay Lambaoğlu: Çok farklı türlerde müzikler dinlemek beni besliyor aslında. Ama şu günlerde ölüm haberini aldığım bir Aretha Franklin; bir Bill Evans, Miles Davis’in yeri elbette başka. Erkan Oğur, Müzeyen Senar, Aydın Esen şu an aklıma gelen isimler.

İrem Ezgimen: Bir müzisyen olarak hayallerini bize anlatır mısın? 

Şenay Lambaoğlu: En büyük hayalım müziğimle dünyayı gezmek. 

SENAY_LAMBAOGLU_MT (14)

İrem Ezgimen: Türkiye’deki müziği ve müzisyenliği eleştirebilir misiniz?

Şenay Lambaoğlu: Asla eleştiremem. Bizim coğrafyamızda öyle zor şartlarda ayakta duruyoruz ki gerçek bir müzik emekçisi olduğumu gururla söyleyebilirim.

İrem Ezgimen: Şenay Lambaoğlu nasıl biridir bir günü nasıl geçer?

Şenay Lambaoğlu: Önce kadın sonra anne, dahası bir evlat ve sevgili. Erken kalkan erken uyuyan, sağlıklı beslenen, sigara içmeyen, doğa aşığı gibi gibi şeyler…

İrem Ezgimen: Müzisyenliğe ve caz müziğine gönül verenlere nasıl bir yol gösterirsin?

Şenay Lambaoğlu: Çok dinlesinler, çok çalıp söylesinler. İç seslerine kulak versinler. Kendi doğrularını bulsunlar. Kusur gibi gözüken şeyler sizi siz yapan farklar olabilir bunu unutmasınlar. Ve asla vazgeçmesinler. 

İrem Ezgimen: Yakın zamanda seni nerelerde dinleyebiliriz?

Şenay Lambaoğlu: En yakın 23 Ağustos tarihinde Gökçeada Caz Festivalinde yer aldık. Önümüzdeki günlerde de 1 Eylül Bodrum Caz Festivali sahnesindeyiz.

İrem Ezgimen: Sosyal Medya hesaplarını rica edebilir miyiz?

Şenay Lambaoğlu: Senay Lambaoglu olarak Twitter, instagram ve Facebook hesaplarımdan beni bulabilirler.

Bu keyifli röportaj için teşekkür ederiz…

Röportaj: Kerem Sedef

“Hayatta hiçbir şey tesadüfen olmuyor…”

2017 yılı benim için çok sert ve fırtınalı geçmiş, hatta çoğu zaman kendimle karşı karşıya kalmıştım. Ayağa kalkarken kendimi daha iyi tanıdım ve hayatta gerçekten ne istediğimi anladım. Aslında ne dostlukların, ne de maddi manevi hiç bir şeyin sonsuza kadar olmadığını gördüm ve hep söylerim; “Hayatta hiçbir şey tesadüfen olmuyor…” Samimiyetine ve gerçekçiliğine güvendiğim Kerem Sedef ‘le sizin için yapmış olduğum röportajı sunuyorum.
Öncelikle Kerem Sedef’e hem röportaj için, hem de samimiyeti için ve tabii sizlere de zamanınızı ayırıp okuduğunuz için size teşekkür ederim. Yüzünüzde bir parça gülümseme ve umut oluşturabilirsek ne mutlu…
Buyurun; Kerem Sedef’in gözüyle hayata hep beraber bakalım

—————

İrem Ezgimen: Kerem nerede doğdu, neler yaptı? Biraz kendini anlatır mısın?

Kerem Sedef: 1982 İstanbul doğumluyum. Şişli Terakki Lisesi’nde; ilk, ortaokul ve liseyi ablamla birlikte okudum. Kendisi benden üç yaş büyüktür. (Bu detayı neden verdiğimi bilmiyorum ama ona da gönderme yapmış olalım. :) ) Babam; 1969 senesinde “Altın Ses Kralı” olmuş. Dönemin sevilip sayılan ünlü müzisyenleri arasındadır ve birçok 45’liğe imza atmıştır. Hatta bir zamanlar Sinan Erkoç’la çalmak için tanışmaya gittiğimde; sen “Cevat Sedef’in neyi oluyorsun?” diye sormuş, oğlu olduğumu öğrendiğinde çok şaşırmış ve benden çok babamla ilgilenmişti. :)

Müzik geçmişim babamdan geliyor. Evde sürekli; Ray Charles, Blues Brothers, Aretha Franklin dinletirdi fakat davul konusunda kimsenin bir fikri yoktu ve seneler sonra, çocukluğumda ritim tutma huyum olduğunu ve 5 – 6 yaşlarımdayken evde sağa sola vurup durduğumu itiraf ettiler. Davulla tanışmam ise şu şekilde oldu; babamın arkadaşlarıyla “Eskici Bandosu” isimli bir müzik grubu vardı ve grupta davulu babamın çok yakın arkadaşı, rahmetli Tekin abi çalıyordu. Davulu ilk gördüğüm an; “Bir şekilde bunu elde edip, çalmam lazım.” demiştim. O kadar etkilenmiştim ki anlatamam. Davulun başında çaldığım ilk parçayı hatırlıyorum da, sadece floor tom’a ve trampete vuruyordum. O zamanlar kick’e ayağım yetmiyordu. :)

Annem naçizane ev hanımıdır. Zamanında çalışmış, ama bizler olunca işi bırakıp bizimle ve eviyle ilgilenmiş. Aynı zamanda çok iyi bir ressamdır, dedem de (annemin babası) ressammış. Sanırım oradan da el geçmiş diyebilirim. Ben de üniversitede konservatuvar istiyordum fakat olmadı ve sonra mimarlık bölümünde okudum. Bir şeyleri renk ve uyum olarak birleştirmeyi çok seviyorum. Mesela kendi evlerimin iç dekorasyonunu yaparken (sanayide ve Yeniköy’de oturduğum) kimseyle çalışmadım. Sanırım o yeteneğimi annemden almışım. :)

İrem Ezgimen: Aslında sanatçı bir ailenin evladısın…

Kerem Sedef: Evet, ama başlarda benim de sanatçı olmamı hiç istemediler. :)

İrem Ezgimen: Neden?

Kerem Sedef: Anne ve baba, çocukları için her şeyin daha iyi ve garantili olanlarını istiyor. İlk başlarda bu duruma çok sinirleniyordum. Karşı çıkmalarına kızıyordum ama zaman geçtikçe anladım neden istemediklerini… Hayatlarımızı daha garantisi yüksek işlerden kazanmamızı istiyorlar. Mesela mimarlık, müzisyenliğe göre garantisi yüksek bir meslek, kesinlikle kabul ediyorum ama beni mutlu eder miydi? Kesinlikle etmezdi! Hiç unutmuyorum; 2 – 3 ay kadar Kanyon’un yapılışında çalıştım ve karlı bir Pazar gününde oradan o kadar hızlı kaçtım ki… :) Ardından babamın arkadaşının yanında iç mimarlığı denedim. Kendim bir şeyler yapayım istedim ama o da olmadı. :) Zaten 17 yaşımın sonunda ufak tefek bir yerlerde çalmaya başlamıştım. Gecede 5 – 10 lira kazanıyor, inanılmaz mutlu oluyordum. Bir süre sonra hayatıma “Ayna” grubu girdi. Müzik adına ilk profesyonel işim “Ayna” ile oldu. Bu gün ne öğrendiysem, onlarla öğrendim. Türkiye’de turneye ve sahneye çıkmaktan tutun da, “sahnede nasıl hareket etmen gerekiyor?”, “turne için nasıl bavul yapman gerekiyor?” kısmına kadar her şeyi orada öğrendim. Çünkü çok yoğun bir dönemde konserler yaptık ve inanılmaz deneyimler kazandım.

İrem Ezgimen: İlk gözbebeğin “Ayna” denilebilir o zaman…

Kerem Sedef: Elbette… İnanılmaz müzisyen ve sanatçılar… Her anlamda iyi olduğu kadar, kötü ve kırıcı tecrübelerim de oldu. Bu tecrübeler sayesinde hayatın tozpembe olmadığını ve kötü tecrübelerin sonunda, onlarla nasıl başa çıkmam gerektiğini öğrendim. Ayna ile üç, dört seneyi geçirdikten sonra hayatıma “Circus” girdi. “Circus” o dönemin en popüler bar grubuydu. Başka bir okuldu “Circus” benim için… Yanılmıyorsam; “Circus” Türkiye’de alt yapıyla çalan ilk bar grubu olması lazım. Alt yapıyla çalmayı ben de onlarla öğrendim. Bütün öğrencilerime söylerim, her şeyi sahnede öğrendim. Tabii ki arka planda evimde kapanıp çalıştığım dönemler de var ama hep kendimden iyi isimlerle çalıştığım için ve yaşımın da küçük olmasından dolayı birileri beni hep yönlendiriyordu. Daha önce karşılaşmadığım zor durumlarda da  mecbur kafamdan anlık bir çözüm bulup öğrenmem gerekiyordu.

İrem Ezgimen: Yaratıcılığını geliştirdi yani…

Kerem Sedef: Öğrenmezsen, o iş senden gidiyor. O kadar hızlı öğrenmen gerekiyor ki… Mesela müzisyenler arasında “kanlı takip” denilen bir şey vardır. Herkes onu sahnede öğrenir. Ama o kadar saçma şeylerle öğreniyorsun ki; alt yapı bozuluyor o an “ne yapacağım, panik yapmamam lazım” diyorsun ve çok acayip denemeler yaşıyorsun. Bunlar “Model” zamanında başıma çok geldi ve bu tecrübeleri daha önce yaşamış olmak çok işime yaradı. “Circus” tan sonra bir çok farklı projeyle çaldım sonra da askere gittim, geldim ve ardından “Model” başladı. 4,5 – 5 seneye yakın bir süreyi, hep beraber çok yoğun geçirdik.

Kerem Sedef 4

İrem Ezgimen: Babanın müzik hayatına etkisi olduğunu biliyorum. Hem bunu yaşayan bir müzisyen hem de öğretmen olarak; sence çocukları aileleri nasıl yönlendirmeli?

Kerem Sedef: Müzik ve ritim çocuklarda analitik zekayı çok geliştiriyor. Her çocuk bir şekilde profesyonel olmasa bile, önce enstürmanları denemeli. Çünkü; çocukların çok küçük yaşlarda seçici olamayacağını biliyoruz. Tabii ki istisna olan bazı çocuklar ne istediğini çok belli edebiliyor ama müzikle uğraşacak olan bir çocuğun, öncelikle sevdiği bir enstürmanı bulup, enstürmanı ile vakit geçirmesi gereklidir. Sanatala ilişki sadece müzikal açıdan değil; çocuğun pedagojik gelişimi açısından da oldukça önemlidir. Notaları duyması, ritmi duyması çocuğun hayatı içerisinde hem sosyo kültürel, hem de analitik zekasını etkileyip şekillendiriyor. Bununla ilgili birçok araştırma var. Davul dersi vermeye başlayalı 12 sene oldu. 12 senelik öğretmenlik hayatımda gördüğüm şu ki (davul çalmanın dışında) müziğe zaman ayıran ve ayırmayan çocuk arasında ciddi farklar oluyor. Bunu birebir gözlemledim. Aynı ailenin iki kardeşi, ya da arkadaşlar arasında bir hayli fark ediyor. Onun için; spor kadar, müziği de bir şekilde (dayatmak şeklinde ya da çocukları proje haline getirerek değil) hayatlarının içine dahil etmeleri gerekiyor. Dinleterek bile başlayabilirler hiç önemli değil. O da bir kültür, sonrasında ise çocuk hangi enstürmanı istiyorsa, o enstürmanı çalmasını sağlayarak daha ileri götürmesine yardımcı olabilirler.

İrem Ezgimen: Ciddi bir müzik takipçisi ve dinleyicisisin. Müzik yelpazen çok geniş. Daimi değişen bu çeşitliliğe nasıl ayak uyduruyorsun?

Kerem Sedef: Az uyku uyuyorum ve bu durum bana zaman kazandırıyor ama doğruyu söylemek gerekirse eskisi kadar takip etmiyorum. 20’li yaşlarımda, her gün yeni bir şey öğrenip, onu paylaşıyordum. Özellikle bulunduğum arkadaş ortamım da benim gibi, ciddi şekilde müziği takip eden ve müzik konuşan insanlardan oluşuyordu ve durum böyle olunca da daha çok şey öğrenebildik. Şimdiki çocuklar bilmez ama bizim çocukluğumuzda kaset çekilir, hediye edilirdi. Biz kasetlerin kitapçıklarını okuyan bir jenerasyon olarak büyüdük. İlgimiz de bu yönde olduğu için; “albümde kim çalmış, nerede kaydetmişler, prodüktörü kim” bunları hep merak edip bakıyorduk. Okan diye bir arkadaşım; sadece üç beş kişinin dinlediği albümlere kadar bilirdi. Hayatımda araştırmacı insanların var olduğu, dolu bir dünyadan geldim. Mesela Spotify playlistim bayağı değişiktir. Çünkü babam; R&B, Funk, Jazz’la büyüttü. O zamanlar çok sıkı bir Hip-Hop dinleyicisiydim. Old School Hip-Hop’â bayılır, hala takip ederim. Bir süre sonra hayatıma metal ve rock müzik girdi. Bu tarz bir müzik olduğunu biliyordum ama o düşünce yapısıyla dinlemiyordum. Bir anda içine girince “Bu çok acayip bir dünya!” dedim. Düşünün ki; bugün hala en çok canlı izlenen ve insanların gittiği konserler metal konserleridir. O dünyaya bu bakış açısıyla bakmak, Türkiye’nin dışına çıkmaktan geçiyor. Bunu fiziki olarak düşünmeyin. Ellerimizde bulunan telefonlarla her şeyi yapabiliyorsunuz. Tabii burada istekli olmak çok önemli… Mesela benim aklıma bir şey takıldığı an, telefondan bakıyorum. Bir şeyleri bilmeyi ve öğrenmeyi seviyorum. Bana göre tek tarz müzik dinlemek, her gün aynı şeyi yemek gibi… Olmayacak bir şey değil, tabi ki olabilir. Bu konuda saygım sonsuz ama iyi ve çok sayıda beslenebileceğimiz farklı lezzet var ve hepsinden bir şey almak, kendi yaptığın tarzda da seni çok ileri götürebilir. İnsanlar bunu yapmaya üşeniyor. Spotify ve Itunes’da sen hiç bir şey yapmasan, onlar sana öneriyor. Mesela, kayıt zamanları iki gün öncesinden jazz dinlemeye başlarım. Konfor alanımın dışına çıkmak ve başka bakış açısıyla bakabilmek için doğru bir yöntem olduğunu düşünüyorum.

İrem Ezgimen: Benim gözümde Türkiye’de müzik yapan bir müzisyenin bu kadar sağlıklı, düzenli bir yaşam stili olması çok zor, sen bunu nasıl başardın?

Kerem Sedef: Benim de 20’li yaşlarım herkes gibi geçti. Bu durum 20’li yaşların verdiği bir heyecan… Açıkçası, düşüncelerim 30 yaşına geldikten sonra değişti. Beslenme konusunda da, askerden sonra çok kilo almıştım. Döndüğümde kendime “Ben ne yapıyorum?” dedim ve ardından hayatıma “Model” girdi ve tekrar sahneye çıkmaya başladım. Tekrar göz önünde olmaya başlayınca, insan iyi görünmek istiyor ve dikkat etmeye başlıyor. Her şeyi sorgulamaya başladım. Ne istediğime karar verdim. Her şeyden önce kendim için yapmam lazımdı. Bir gün eniştem (kendisi doktordur) bana “35 yaşına nasıl girersen, öyle bitirirsin bu hayatı ve ona göre dikkat et çünkü sağlıklı bir şey değil.” dedi ve bunun üzerine kararımı verdim. Bu kararın sonucunda da çok mutlu oldum. Giydiğim şeyin bana yakışmasından, iki adım merdiven çıkınca nefes nefese kalmamaktan mutluluk duydum. Durumumu avantaja dönüştürebileceğimi gördüm. Bir süre sonra da beslenme okudum ve sertifikasını aldım. Sağlıklı yaşamın bir müzisyen için de gerçekleştirilebilir ve sürdürülebilir olduğunu gördüm. Emin ol, hayatında “gerçekten” bir şey yapmak istiyorsan onu yapmak için zaman, güç buluyor ve yapmak istedikten sonra yapıyorsun. Sadece dezavantajı, avantaja çevirmeyi bilmek gerekiyor. Zamanı doğru kullanma konusuna takıntılıyım. Unutmamak lazım, zaman geçiyor ve geri gelmiyor.

İrem Ezgimen: Profesyonel olarak sporla ilgilenmeye ne zaman başladın?

Kerem Sedef: Aslında şöyle; hiperaktif bir çocuk olduğum için aileme demişler ki “bu çocuğu bir yere verin yoksa ileride zorlanırsınız.” :) onlarda sağ olsunlar basketbola vermişler. :) Benimde çok hoşuma gitti hoplayıp, zıplamak. Uzun süre basketbol oynadım. Basketbolun ardından kısa bir süre futbol oynadım ama futboldan nefret ettim. 4 yıl Amerikan futbolu oynadım. Aklına gelebilecek her sporu denedim ama profesyonel olmadım. Hiçbir zaman profesyonel olma durumum olmadı ama profesyonele yakın spor yaptım. Özellikle basketbolda yoğun antreman yaptığım ve oynadığım zamanlar oldu. Yeni şeyleri denemek, o deneyimlerin disiplinlerini öğrenmek hoşuma gidiyor. Tek bir şey yapmak bana sıkıcı geliyor. Yapılabilecek bir sürü şey var ve onları bir araya getirdiğin zaman bence inanılmaz bir karışım olmaya başlıyor. Denememektense, deneyerek onun neden senin için olmadığını görebiliyorsun.

Örneğin; hayatım boyunca mutlaka bir dövüş sporu yapmak istedim. Kick boks, boks hepsini denedim ama en son Cihan Yılmaz ve Ertan Balaban’ın önermesiyle “Juijitsu” yu denedim ve hoşuma gitti. “Aradığım buymuş!” diyebildim. Juijitsu’nun çok önemli olan ve benimle çok uyan bir felsefesi var. “Yolculuk önemli olan…” yani derdi siyah, mavi, kırmızı kuşak değil. Benimde derdim öğrenmek ve yaptığım işin sürdürülebilir olması.

İrem Ezgimen: Sporcusun anladık :) ama gecenin geç saatinde Okan Sungu ile beraber 22 km yol koştunuz. Onun hikayesini anlatır mısın?

Kerem Sedef: Okan yanımda olmasa, ben o 22 km’yi çok zor bitirirdim ama Okan’la öyle ya da böyle bitti. Günün sonunda ne yaparsan yap, başarma hissiyatı çok güzel bir şey… Hayatta paradan daha önemli bir şey varsa, o da başarmak. Çünkü başardığın zaman (iş konusunda ya da herhangi bir konuda) istediğin şeyler akabinde geliyor ama başarma duygusu dünyada başka hiçbir şeyde yok!

İlk Ayna ile turneye çıktığımızda gece herkes araçta uyurken gözümü açtım ve “ İşte bu!” dedim. Model’le yaptığımız turneler… 50.000 kişinin önde çalıyorsun ve onun karşılığını alıyorsun. Gerçekten bunun para ile alakası yok.Kerem Sedef 1

İrem Ezgimen: Seninle ortak hislerle yaptığımız bir iş öğretmenlik ve bundan yola çıkarak geçenlerde kendim söylemiştim, birkaç gün sonra senin ağzından da duydum “bir şey öğretiyorsun ve anında karşılığını alıyorsun.”

Kerem Sedef: Aynen öyle… Birisi senin söylediğin bir şeyi yapıp başarıya ulaşıyor. Bunu onun yüzünde görebiliyorsun. Buna sebep olabilmek bile çok önemli. Aslında başarı, onun başarısı ama senin yönlendirmelerin doğrultusunda başarıya ulaşıyor. Sen de birine bir şey öğretmiş ve onun hayatına dokunmuş oluyorsun. Belirli bir yaştan sonra fark ediyorsun ki, hayatta en güzel şey birinin hayatına dokunabildiğini görebilmek.

En sevdiğim şey bir okula gidip küçük, büyük insanlarla konuşmak. Çünkü herkes sana bir şey öğretiyor. Hiç kimseyi kendinden aşağıda görmene gerek yok. 5 yaşındaki çocuktan bile bir şey öğrendiğimi biliyorum. İnsanların hayatına dokunabilmek, büyük bir başarı ve bunun hiçbir karşılığı yok.

Hayatta insanlar boşu boşuna karşına çıkmıyor. Hayatımda iki dakikalığına bile karşıma çıkan biri hayatımı değiştiren şeyler söylemiştir. Mesela hayatımı değiştiren şarkı “Michael Jackson – Man in the miror” oldu ve bunlar boşu boşuna gelmiyor kulağına… Sokakta görüp “Merhaba” dediğin adam bile boşu boşuna “Merhaba” demiyor sana…

İrem Ezgimen: V-log videoların var. Neden çekmeye devam etmiyorsun?

Kerem Sedef: Var-dı. :) O dönem çok şey yapıyordum ve paylaşmak çok hoşuma gidiyordu. İnsanlara ilginç bir şey sunabiliyordum. Avrupa turnesine gittiğim zaman belki izleyen kişi hiç oraya gitmemiş olabilir diye düşünüp videolar çekiyordum. Gelen yorumlarda insanlar kendilerini orada gibi hissedebildiğini söylüyorlardı.(Bunları insanların söylediği yorumlardan yola çıkarak söylüyorum.) Hayatım boyunca her zaman yaptığım şeyin bir amacı olması gerektiğini düşünüyorum. 2017 benim için durağan bir yıl oldu hayatımdan birçok şey değişti. Bu yüzden kamerayı açayım, saçma sapan konuşayım, millet beni izlesin falan bana göre değil…

İrem Ezgimen: Canlı yayın yapmayı sevmiyorsun.

Kerem Sedef: Aslında canlı yayın yapmayı seviyorum. Cihan Yılmaz ile başlamıştık fakat Cihan’ın işleri ve yoğunluktan devamlılığı sağlayamadık. O hala aklımda ama daha düzgün ve oturaklı bir konsepti olması gerektiğine karar verdim. Kendi düzenimde yaptığım her şeyi devam ettireceğim, ama bugün ama yarın, bakacağız. :)

İşin açıkçası bir de şöyle bir durum var; YouTube’ta para vermediğinde, seni takip eden adama bile erişmene engel olan algoritma olduğu müddetçe bir yol kat edilemiyor. Bu durum yanlış anlaşılmasın; YouTube’tan milyonlar kazanmak derdinde değilim ki öyle olsa bir sürü yöntemi var yapılacak.

İrem Ezgimen: Peki… Kerem Sedef’in bir günü nasıl geçiyor?

Kerem Sedef: Sabah 04:30/ 05:00 gibi uyanıyorum. Son bir senedir sabah uyandığımdaki ruh halime göre 10 dakika– 15 dakika meditasyon yapıyorum. Kendi kendine kalmak güzel bir şey… Su sesi ve su bana çok iyi geliyor. Bu aralar hafif hafif yoga ile uğraşıyorum.. Esnek bir adam değilim ama artık yavaş yavaş o esnekliği vücuduma katmam gerektiği konusunda çok ciddi sinyaller görüyorum. Spora gidene kadar günlük araştırmalarımı yapıyorum, ardından spora gidiyorum sonrasında günlük koşuşturmalar başlıyor. Dersler, toplantılarla geçiyor. Akşam ise gece sosyal olmamı gerektirecek bir şey olursa orada oluyorum ama olmayacaksam evime gidip ne yapacaksam onları yapıp yatıyorum arada çalışabilirsem davul çalışıyorum.

Kerem Sedef 2

İrem Ezgimen: Kerem Sedef’le ilgili ilerleyen süreçte bizi neler bekliyor?

Kerem Sedef: Övünç Dan ile beraber kurduğumuz “Gaddar”ı zaten herkes biliyor ama ben bir single kaydettim. :) Şarkı söyledim… :) Hatta şimdi ikinci şarkıyı bitiriyoruz. :) Sahnenin arkasından, önüne geliyorum. :) Biz çok eğlendik ve ilginç oldu. :) Herhangi bir iddiam yok ama bizim eserimiz oldu, benim oldu! Eğrisi ve doğrusu ile Suat Yılmaz, Övünç Dan ve benim bir araya gelip, konuşup, birbirimize güvenebilmemizle gerçekleşti. ( Gerçekten Suat ve Övünç’e çok güvenirim. Çünkü adamlar, eğer bir iş olmamışsa “olmamış” der. Bana mutlaka kötüyü söylerler ve direk söylerler.)

Bir davulcu olarak sert bir tuşe ile hareket etmeme rağmen, yaptığımız single şarkının onunla hiç alakası yok. Çalan Kerem ve söyleyen Kerem arasında bir fark var. Single ile ilgili herhangi bir kaygı taşımıyorum. Sadece yapmak istedim ve yaptım. Bir süredir sessiz kaldım ama bu süreçte boş oturmadım. Çalıştım ve ürettim…

2017’nin sonlarına doğru fark ettim ki; hayatımın taşları yerine oturuyor. Gerekli insanların hayatıma girip, gereksizlerin çıktığı bir dönem başladı ve hayatım çok güzel bir döneme doğru gidecek…

İrem Ezgimen: Öğretmenlik… Zuhal Müzik Akasya’da davul dersleri veriyorsun. Öncelikle öğretmenlik sana kendini nasıl hissettiriyor?

Kerem Sedef: Öğretmek gerçekten başka bir şey… Öğretebilmek bir meziyet ve ben herkesin öğretebileceğine inanmıyorum. Çünkü; birine bir şey anlatabilmek, gerçekten çok zor ve yıllar içinde bunu nasıl yapman gerektiğini öğreniyorsun. Öğretmek benim açımdan inanılmaz keyifli… Biri geliyor ve sana diyor ki “Bana bildiğin şeyi aktarabilir misin?” sen de bir yerden başlıyorsun. Seneler sonra bu edindiği bilgi için “Bana bunu ….. kişi öğretti” demesi muhteşem bir duygu. İnsana tamamlanmışlık hissi veriyor. Her konuda bir şeylerin paylaşıldığı zaman ilerlediğine inanıyorum. O enerji herkesten, herkese geçiyor ve o karma hayatında mutlaka sana geri dönüyor. Bunu maddi olarak söylemiyorum ama karşındaki insanın yüzündeki “Başardım!” gülümsemesini görmek bile sana anlatılmaz bir duygu yaşatıyor.

Zuhal Müzik’le de, Roland dolayısıyla beraber çalışıyorduk. Ortak bir iş yapmayı istiyorduk ama benim çok zamanım yoktu ve bir işi eğer düzgün yapamayacaksam, yapmamayı tercih ettiğim için projelerimizi gerçekleştirememiştik. Bu dönemde de hazır ben müsaitken, yeniden bir araya geldik ve derslere başladım. Her şey güzel gidiyor ve Zuhal Müzik Akasya şubesinde haftanın 3 günü dersler devam ediyor.

IMG_E3241

İrem Ezgimen: Kerem Sedef çocukluğundan bu zaman hayal ettiği noktaya gelebildi mi? Nasıl hayalleri vardı ve şuan nerde?

Kerem Sedef: Hayal ettiğim noktanın ilerisine geçtim ama o hayaller hep değişiyor. Öncelikle her şeyden önemlisi, sevdiğim işi yapıyorum. Yurtiçi ve yurtdışında 40.000 – 50.000 kişiye konser vermek, insanların yaptığın işin karşılığında seni tanıyıp, tebrik etmesi bile çok güzel bir duygu. Onun için çocukluğumda düşündüğümden, daha iyi bir yerdeyim ama başardıkça ve başarabildiğini gördükçe devam ediyorsun ve esasen “büyümek” zaten bu demek… İnsanın ruhani olarak büyümesi bunu gerektiriyor.

İrem Ezgimen: Fanların çok fazla ve seni çok seviyorlar. Sen de hayatı dolu yaşayan, net ve açık bir adamsın. Samimiyetine, içtenliğine inanarak soracağım bu sorumu… Onlara hayatla ilgili bir şeyler söylemek ister misin?

Kerem Sedef: Hayatta her şeye açık olun! Eskiden kızdığım şeylere, şimdi “iyi ki, olmuş.” diyebiliyorum. İyi ki, mimarlık okumuşum. Çünkü yine müzik yapıyorum ama başka bir bakış açısıyla bakabiliyorum. Diyorum ya; hayatta hiç bir şey boşu boşuna olmuyor. “Hayallerinizden vazgeçmeyin” gibi bir şey söylemeyeceğim ama kendinizi geliştirin! Hayal ettiğiniz şey için çalışın, bol bol çalışın. İnsan sevdiği ve hayal ettiği şey için çalıştığı zaman en kötü durumda bile olsa bu histen güç kazanıyor. Zor zamanlardan geçtiğim oldu ama bu zamanlarda “Bunu başaracağım ve durum değişecek!” dedim ve bence orada değişim başlıyor. Çünkü hayatta her şey varken, hiçbir zaman onlar bitmeyecekmiş gibi düşünüyoruz. Hep ceplerimizde zannediyoruz ama onlar gittiği zaman ortada kalıyoruz. Onlar gittiği zaman, zaten kim olduğumuz ortaya çıkıyor. O her şeyimiz varken etrafımızda olan insanlar, her şeyimiz varken dışarıdan gelen etkiler, her şeyimiz varken ki dünyaya bakışımızla; o her şey elimizden alındığı zaman dünyaya bakışımız öz kimliğimizi ortaya çıkarıyor ve öz kimliğimiz güçlü olmaz ise o zaman yıkılmaya başlıyoruz. Onun için hayatta en önemli şey; okumak, kendini geliştirmek ve ileriye gitmek.Çünkü hayatta sadece kendine güvenebilirsin ve yarın, öbür gün kendinle baş başa kalacaksın. Hayatının herhangi bir noktasında mutlaka herkes kendi ile birkaç kez baş başa kalacak. İşte o zaman “Düştüm!” demekle, “Hadi abi!” demek arasındaki farkı anlıyorsun!

İnsan fiziksel ve mental olarak ne kadar sağlıklı ise; o kadar güçlü olup kuyruğunu dik tutabiliyor. Bugün hiç param olmasa; bir yerde garsonlukta yaparım, limon satarım. Yaparım! Bunu yapabileceğini bilmek çok önemli!

İrem Ezgimen:Hayatında her şeyin çok iyi gittiği dönemler de olmuştur ama kötü gittiği süreçler de yaşamışsındır. Hayatına özenen insanlar illa vardır ama senin dışarıdan gözüken güzel hayatının yanında kötü yaşadıkların da var ve her şey kusursuz değil…

Kerem Sedef: İnsanlar hep her şeyin bitmiş halini görüyorlar. O ürünün bitmiş haline nasıl, hangi süreçlerle geldiğini kimse bilmiyor. Arkadaşlarım dışarıdayken, benim saatlerce davul çalıştığımı, geceleri sahnede çaldığımı, kaç paraya çaldığımı ve oraya gelebilmek için neler yaşadığımı bilmiyorlar. Kimsenin hayatı kolay değil. Kimsenin! Sadece kendimden söylemiyorum, ne hayatlar var dışarıda görüyoruz, duyuyoruz. Önce elinde olanlara şükretmek gerekiyor ve elinde olanları cepte saymamak gerekiyor. Sanki her gün onlar, senden alınacakmış gibi yaşamak gerekiyor. İnsan hayatı bir saniyede değişebiliyor ve gerçekten kendini rahat bırakmamak gerekiyor. Çalışmak, öğrenmek ve geliştirmek gerekiyor.

İnsanın kendini geliştirebilmesi önemli! Adabı muaşeret bilmek, konuşmayı bilmek, herhangi bir yabancı dil bilmek, bir yere gittiğinde nasıl davranılması gerektiğini bilmek… Bunlar çok küçük detaylar gibi gelse de hayatın bütün bölümünde insanları bir adım ileri götüren detaylar ve maalesef ki; bu dönemde bütün çocukların özendiği şeylerin dışında kalıyorlar.

Herkes zengin, ünlü, blogger vb. bir şey olmak istiyor. Onları olmak zaten kolay, çalışıp oluyorsun ama sen bunların dışında ne yapıyorsun? Sen kimsin? Ben seninle oturup bir şey konuşabiliyor muyum? Turneye çıkmayı dünyanın en güzel şeyi sanıyorlar ama turneye çıkmak dünyanın en zor şeyi… İnsanlarla sen beraberken nasıl vakit geçireceğini biliyor musun? Ne zaman susman gerektiğini, ne zaman konuşman gerektiğini, ne zaman ayrı kalman gerektiğini… Bunların hepsini öğreniyorsun ve bunları öğrenmezsen, hayat sana zorla öğretiyor. Onun için de hayat öğretmeden, öğrenin diyorum. :)

İrem Ezgimen: O zaman minik bir oyun oynayalım seninle :) minik sorularıma tek kelimelik yanıtlar istiyorum senden :)

İrem Ezgimen: En kızdığın şey

Kerem Sedef: Aptallık

İrem Ezgimen: En mutlu olduğun şey

Kerem Sedef: Her şey

İrem Ezgimen: Örnek aldığın biri

Kerem Sedef: Michael Jackson

İrem Ezgimen: Aile

Kerem Sedef: Çok önemli!

İrem Ezgimen: Lady Pera ( :) )

Kerem Sedef: Aaa Hastasıyım! Çok seviyorum! Ölürüm! Canımı veririm!.. :)

( “Lady Pera” dedikten sonra tek kelimeyi aştı durduramadım. :) )

Kerem - Pera - Carlos

İrem Ezgimen: Carlos & Keşkül

Kerem Sedef: Sarılırım :)

İrem Ezgimen: Hayatının “iyi ki” si

Kerem Sedef: İyi ki, her şey böyle olmuş :)

İrem Ezgimen: Hayatında eksik kalan bir nokta

Kerem Sedef: Aile… Kendime bir aile kurmak çok isterim.

İrem Ezgimen: Hem kendi fanların, hem de Dikkat Müzik takipçilerine söylemek istediğin bir şey var mı?

Kerem Sedef: Öncelikler sağ olsunlar okudukları için… Güzel şeyler geliyor. Mutlu olsunlar, çalışsınlar, hayat güzel n’olursa olsun yaşamaya değer!

İnstagram:www.instagram.com/keremsedef

Facebook: www.facebook.com/keremsedefrocks

Twitter: https://twitter.com/keremsedef

IMG_3919